İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Edirne’de düzenlenen Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Bulgaristan Ankara Büyükelçiliğinin organizatörlüğünde “Sınır ötesi işbirliği” konulu konferansa katıldı. Bakan Soylu yaptığı konuşmayla Avrupa ile Türkiye’de yine çok konuşulacak konulara değindi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Bulgaristan Ankara Büyükelçiliğinin organizatörlüğünde “Sınır ötesi işbirliği” konferansı düzenlendi. Konferansta AB Türkiye Delegasyon Başkanı Christian Berger, Türkiye İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, Bulgaristan İçişleri Bakanı Valentin Radev ve beraberindeki AB üyesi ülkelerin Büyükelçileri Edirne’de bir araya geldi. Konferansta yapılan görüşmelerde Göç ve oluşturduğu sorunlar ve de çözüm yolları konuşuldu. Konferansın en dikkat çekici konuşmasınıysa Türkiye İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu gerçekleştirdi. Soylu, Türkiye üzerine gerçekleşen göçün esas bitiş noktası Avrupa olduğunu ve Türkiye’nin göç olaylarındaki öneminden bahsetti ve; “Avrupa medeniyet ilkelerine uymayan görüntüleri engellemek ve terörün Avrupa’ya sızmasını önlemek ise, bunun yolu Türkiye ile ilişkilerde bağımlı ortaklık değil eşit ortaklık fikrine kendini alıştırmaktan geçmektedir” ifadelerini kullandı. Soylu’nun konuşması zaman zaman sert ifadelerden oluşsa da göç olaylarıyla birlikte; “Teröristler de sınırınızdan sızıp ülkenizin içinde eylem yapmak istiyor veya ülkenizden geçip Avrupa’ya gitmek istiyor” şeklinde açıkladı. Soylu konuşmasının devamında; “Hayal etmediğimiz bir yüzyılda yaşıyoruz. Kendi parametrelerini, kendi normalini dayatan; teknolojinin hayatı kolaylaştırdığı ama aynı zamanda yeni̇ sorunlar da getirdiği bir 21.yüzyıl. Bunu kimse böyle hayal etmemişti. Kimya gelişince tıbbı ilaçlar gelişir zannetmiştik. Oysa eroin ve esrardan daha ölümcül uyuşturucular yaptılar. İnternetin bilgiyi yayacağını düşündük. Ama aynı zamanda terör tekniklerinin, bomba yapmanın da öğretildiği bir okul, olabileceğini tahmin etmemiştik. Örnekler çoğaltılabilir. Ne yazık ki şartları ne olursa olsun, bu yüzyılı, bir şekilde yaşamak, bunu yönetmek ve insanlığı zarar görmekten korumak zorundayız. Sınır ve göç kavramları, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Hatta diyebilirim ki sınırlar yokken bile göç vardı. Ama günümüzde bu iki kavramın da tanımı, biraz önce tarif etmeye çalıştığım 21. yüzyıl tablosu içinde değişime uğramıştır. Artık iki devlet arasına bir dikenli tel çekmekle iş bitmiyor. Çünkü insanlar artık, sadece yeni bir hayat kurmak veya zenginleşmek için göç etmiyor. Bombalardan, terörden, ölümden kaçarak gelen yüz binler, milyonlar, sefalet içinde, çocuklarıyla aileleriyle, kurtarabildikleri bir kaç parça eşyalarıyla bir anda sınırınıza geliyor. İçeri girmek istiyorlar. Ne yapacaksınız? Ateş mi edeceksiniz? Kurşuna mı dizeceksiniz? Öte yandan; Onlarla beraber uyuşturucu kaçakçıları da gelmeye çalışıyor. Teröristler de sınırınızdan sızıp ülkenizin içinde eylem yapmak istiyor veya ülkenizden geçip Avrupa’ya gitmek istiyor. Peki buna ne yapacaksınız? “Paris’te bomba patlatacaksan sorun yok, geçebilirsin” mi diyeceksiniz? Sınır ve göç yönetimi, artık kendi içinde hem büyük bir güvenlik sorunudur, hem sosyal hem de bir güvenlik ekonomisi sorunudur. Öyle ki başka ülkelerdeki insan kaçakçılığı konusunda uzmanlaşmış suç örgütleri, tıpkı küresel şirketler gibi, göç yolları üzerindeki ülkelerde Lokal faaliyetlerde bulunabiliyorlar. Terör örgütleri̇, sahte pasaport imalatıyla uğraşıyor. Bu insanların para trafiği söz konusu olunca alternatif banka sistemleri̇ kuruluyor. Hamala denilen bir gayrı̇ resmi transfer sistemi̇ kullanabiliyorlar mesela veya kripto Paralarla bir şekilde ekonomik göçü de temin ediyorlar” şeklinde oldu. SOYLU: “AVRUPALI DOSTLARIMIZ DA BU TERÖR ÖRGÜTÜNE GAYET SEMPATİK DAVRANIYOR”Terör faaliyetlerinde bulunan bazı gruplara Avrupa’nın sempatik davrandığını belirten Soylu; “Güvenlik Ekonomisi diye bir ifade kullandım. Çünkü göçün bu riskli hali, ülkelerin güvenliğe daha fazla yatırım yapmalarına, dolayısıyla ekonomilerinde bir kambur oluşmasına yol açıyor. İşte bütün bunlar, sınır yönetiminin artık basit ve tek taraflı bir mesele olmaktan çıktığını gösteriyor. Mesele artık küresel bir meseledir ve küresel işbirliği ile çözülmek zorundadır. Göç ve sınır yönetimi konusu, Türkiye için dünya ortalamasının üzerinde bir karmaşıklığa sahiptir. Suriye ve Irak’a toplam bin 295 kilometrelik sınırımız var. Özellikle Afganistan’dan gelen Göçün yoğunlaştığı İran ile olan sınırımız ise 560 kilometre. Avrupa kıyılarına Karadeniz’den, Ege’den ve Akdeniz üzerinden erişme var. Ve bu üç denizin güvenliği konusunda yine biz sorumluyuz. Bu da yaklaşık 6 bin 500 Kilometre içeride yıllardır PKK terörü ile mücadele ediyoruz ve PKK bu bölgedeki hem uyuşturucu kaçakçılığında hem de insan ticaretinde en önemli aktör. Bunun sınırlarımızın dışındaki şubesi ise YPG. Aynı YPG Amerika tarafından destekleniyor, silah ve eğitim veriliyor. Kusura bakmasınlar ama Avrupalı dostlarımız da bu terör örgütüne gayet sempatik davranıyor. Ve bir de bunların ortasında DEAŞ var. Güya İslami bir örgüt olduğunu iddia ediyor ama ne gariptir ki Müslüman ülkelere saldırıyor. Ve yakaladığımız DEAŞlıların içinde azımsanmayacak ölçüde Avrupalı, batılı militanlar var. Bir Fransız, bir İngiliz veya bir Belçikalı. Sakal bırakıyor, bir şekilde kaçak yollarla DEAŞ saflarına geçiyor. Batı’dan doğuya sentetik uyuşturucu ticareti var, bunun rotası Türkiye’den geçiyor. Doğudan batıya, doğal uyuşturucu rotası var, bunun da rotası maalesef Türkiye’den geçiyor.Ve bu uyuşturucunun bir kısmı Türkiye’de kalıyor. Ve işte Türkiye böyle bir tabloyu yönetmeye çalışıyor. Bunu yönetirken sınırlarını tümden kapatmıyor. Bu bizim için bir seçenek değildir. Çünkü bu insanlarla, bizim aynı zamanda tarihi ve kültürel bağlarımız var. Bir kısmı akrabamız. Bir kısmı dindaşımız. Daha önce Ukrayna’da bir toplantıda ifade ettim, Türkiye göçü önlemeyi̇ değil, yönetmeyi tercih etmiştir. Bizim başka seçeneğimiz yok. 31 milyar dolar para harcadık. Maliyeti 30 değil 300 milyar dolar olsa da Türkiye’nin hassasiyetleri ve anlayışı, başka türlü davranmasına imkân vermemektedir. Öte yandan, fikir ayrılıklarımız olsa da Avrupa, bu meselede bizim doğal paydaşımızdır. Çünkü bu insanların önemli bir bölümü bizim üzerimizden geçip Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Türkiye elbette üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirmektedir ve getirmeye devam edecektir. Ancak Türkiye, kimsenin tamponu veya bariyeri̇ değildir. Dolayısıyla burada bir yük varsa, bunun paylaşılması gerekmektedir. Günlük geçişler 2015’te ortalama 7 bin seviyesindeydi. Türkiye kendi çabalarıyla bunu 2000’lere kadar çekmeyi başarmıştı. Yine Türkiye’nin önerileri doğrultusunda 18 Mart 2016’ta imzalanan mutabakat neticesinde günlük ortalama 78’e kadar gerilemiştir. Mutabakat kapsamında şimdiye kadar bin 610 düzensiz göçmeni adalardan aldık ve “1’e 1” formülü kapsamında 13 bin 409 Suriyeli, AB ülkelerine gönüllü olarak yerleşti. Bu yeniden yerleştirme sürecini de Birlemiş Milletler Mülteciler Yüksek Konseyi ile işbirliği içinde gerçekleştirdik. Öte yandan Karadeniz’de 2017 Kasım-Ağustos ayları arasında bir düzensiz göç yolu oluşturma girişimleri̇ oldu. Başta sahil güvenlik komutanlığımız olmak üzere, karadan çıkış noktalarında jandarma ve emniyetimizle beraber kısa bir sürede bu geçişi kapatmayı başardık. Yine 2000 yılında Türkiye’nin girişimleriyle oluşturulan Karadeniz’e sahildar devletler sahil güvenlik teşkilatları işbirliği forumu’nun çalışmalarının da Karadeniz’in güvenliği açısından çok önemli başarılara imza attığını, bunun diğer işbirliği platformlara örnek olması gerektiğini vurgulamak isterim. Bakanlığımız, 2002 yılından bu yana AB Kaynaklı Fonlardan etkin olarak yararlanmaktadır. Bakanlığımız merkez birimleri̇ ve bağlı kuruluşları tarafından, AB müktesebatının üstlenilmesi, idari ve kurumsal kapasitemizin geliştirilmesi doğrultusunda; organize suçlarla mücadele, temel haklar, sivil toplum, göç ve iltica, entegre sınır yönetimi, kamu yönetimi reformu ve iyi yönetişim alanlarında AB projeleri uygulanmaktadır” dedi. SOYLU: “BAĞIMLI ORTAKLIK DEĞİL, EŞİT ORTAKLIK”Bakanlık olarak yapılan yaptıkları çalışmaları aktaran Soylu, Avrupa’daki ülkelerinde göç olaylarında; “Türkiye ile ilişkilerde bağımlı ortaklık değil eşit ortaklık fikrine kendini alıştırmaktan geçmektedir” ifadelerini kullanırken; “Bakanlığımız merkez birimleri ve bağlı kuruluşları tarafından bugüne kadar toplam bütçesi 348 milyon Euro olan 53 proje tamamlanmıştır. Toplam bütçesi 165 milyon Euro olan 13 projenin uygulaması devam etmektedir. Ayrıca toplam bütçesi 298 milyon Euro olan 28 projenin ihale süreçleri ise devam etmektedir. Genel olarak ise Türkiye-AB mali işbirliği kapsamında bakanlığımıza ait toplam 94 proje finanse edilmiş olup bu projelerin bütçelerinin toplamı 811 milyon Euro’dur. Yine Fronteks i̇le 2012 yılında bir mutabakat zabtı, 2014-2016 yılları arasında da bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Halen 2018-2020 arasını kapsayacak yeni bir işbirliği planı çerçevesinde görüşmelerimiz sürmektedir. Ayrıca AB’nin sığınmacı malı̇ imkânı mekanizması çerçevesinde taahhüt ettiği̇ ilk 3 milyar Euro’luk dilimden 1,93 milyar Euro ülkemize aktarılmış bulunmaktadır. AB komisyonu 2. 3 milyar Euro’ya yönelik çalışmaları başlatmıştır. Buradan varmak istediğim nokta şudur: Türkiye ve Avrupa Birliği arasında, sınır komşularımız arasında, göçü yönetmek ve düzensiz göçle mücadele etme anlamında aslında bir işbirliği ve gayret var. Bunu inkâr edemeyiz. Ancak bir noktada sürekli tıkanıyoruz. AB tarafı, sürekli bir şeyleri eksik yapıyor. Bakın Türkiye, vatandaşlarına schengen vizesi uygulanan tek aday ülkedir. Geri kabul anlaşmasının bir bölümünün uygulanmasıyla, biraz önce ifade ettiğim günlük ortalama geçiş rakamlarını yakaladık. Ancak yasal göçün teşvik edilerek, düzensiz göçün önlemesi amacıyla tasarlanan gönüllü insani kabul programı da 18 Mart mutabakatının önemli bir unsuru. Bu programın da bir an önce işler hale getirilmesi bekliyoruz. Aynı şekilde, 2016 yılının ilk yarısında, başta bakanlığımız olmak üzere, ilgili tüm kamu kurumlarının yoğun çalışmalarıyla vize serbestesi yol haritası’nda yer alan 72 kriterin 65’ini yerine getirdik. Bizim ülkemizde bir söz vardır: “maksat üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?” diye. Eğer Avrupa Birliği’nin amacı, Ortadoğu’dan mülteci akınını durdurmak, yaşanan can kayıplarını engellemek, Avrupa ülkelerinin sınırlarında, Avrupa medeniyet ilkelerine uymayan görüntüleri engellemek ve terörün Avrupa’ya sızmasını önlemek ise, bunun yolu Türkiye ile ilişkilerde bağımlı ortaklık değil eşit ortaklık fikrine kendini alıştırmaktan geçmektedir. Politikalarımız birbirimizle örtüşmeyebilir. Anlayışımız birbirimizle örtüşmeyebilir ama ortak menfaatlerde, insani kriterlerde buluşmanın yolu mutlaka vardır. Türkiye yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi uluslararası işbirliği noktasında gereken her adımı atmaya gayret etmiştir. Avrupa’nın yükü bizim kı̇ kadar ağır değildir. Az bir yatırımla ciddi bir getiri elde edebilir. Ama bu meseleye bir siyasi güç savaşı olarak bakmamak gerekir. Masum insanlardan korkmamıza gerek yoktur. Bir insan yemek için bir ağız getirir ama aynı zamanda çalışmak için iki de kol getirir. Bizim anlayışımız, insana inanan bir anlayıştır. Türkiye hem kendisi için hem Dünya için ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Bundan gocunuyor değiliz. Biz sadece bu sorumlulukta Avrupa’nın bütün medeniyet değerleriyle beraber yanımızda olmasını istiyoruz. Bu toplantı ve sizleri aramızda görmek, bize gerçekten mutluluk ve umut vermektedir. Bundan dolayı sizlere müteşekkirim. Bu vesileyle toplantımıza teşriflerinizden ve katkılarınızdan dolayı sizlere çok teşekkür ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı. RADEV’DEN TÜRKİYE İTİRAFIBulgaristan İçişleri Bakanı Valentin Radev, konferansta yaptığı konuşmada göç olaylarında Türkiye’nin öneminden bahsederek; “Türkiye'nin desteği olmasaydı düzensiz göç Avrupalılara tehdit oluşmaya devam edecekti” dedi. KÖRNER: “YÜZDE 109 ARTIŞ”Frontex Direktör Yardımcısı Berndt Körner göç olaylarında yüzde 109 artış olduğunu belirterek; “Avrupa'nın 13 bin kilometre sınırı bulunuyor. İnsan ve silah ticareti, uyuşturucu trafiği gibi sorunlarla mücadele ediyoruz. Düzensiz göçün engellenmesinin tek yolunun sınır yönetimi değil, göçün asıl sebeplerine odaklanmak gerek. Yasa dışı göçün engellenmesinde Türkiye'nin önemi çok büyük. Yıl başından bu yana 95 binden fazla göçmen engellendi. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 109 artış anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
GÜNDEM
30 Mayıs 2018 - 04:21
"AVRUPA OKYANUS ÖTESİNİN UYDUSU OLMUŞ"
GÜNDEM
30 Mayıs 2018 - 04:21