Engelli kız kardeşini kaybettikten sonra yardıma ihtiyacı olanlara ihtiyacını yüzüne vurmadan yardıma koşan Ferhat Özkan, “çocukken oyun olsun diye kapıların zilini çalıp kaçıyorduk, şimdi ise erzak bırakıp kaçıyoruz” dedi.
Edirne genelinde kurumların ulaşamadığı ihtiyacı olanlara yardım elini uzatan Ferhat Özkan,2008 yılında engelli kız kardeşini kaybettikten sonra çaresizliğin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlayarak, yoksullukların yokluğuna kendi imkanları doğrultusunda ve iş insanlarından da aldığı yardımları yoksuluklarını yüzlerine vurmadan sessizce ulaştırmaya devam ediyor.Herkesin evinin çevresinde kine dokunsa yoksul kalmaz diyen Ferhat Özkan,iyilik emniyet kemeri gibidir,yapmasan huzursuz olursun dedi.
Yaptığı yardımları sosyal medya üzerinden kişileri göstermeden paylaşan Ferhat Özkan,nasıl yardım etmeye başladığını şu şekilde anlattı;“2008 yılında engelli kız kardeşimi kaybettim. Kız kardeşim vefat ettikten sonra 2010 yılından beri yapmaya başladım. Aktif olarak 5 yıldan beridir yapıyoruz. Kardeşimden sonra engelli çocuklara dokunmaya başladık. Huzurevi ve çocuk esirgeme kurumlarında doğum günleri kutlamaya başladık. Otistik çocuklarla ilgilenmeye başladık. Daha sonra bunları sosyal medyada paylaşmaya başladık. Paylaştıktan sonra geliri yüksek insanlar biz de bir şeyler yapmak istiyoruz gibi bir talepte bulundular. Biz de onları ihtiyaç sahipleriyle buluşturduk. Hiçbir şekilde maddi anlamda destek almadan onları ihtiyaç sahipleriyle buluşturup onların erzaklarını alıp evlerine birlikte götürmeye karar verdik. Bu vicdanen de rahat olmuş oluyor. Bu konuda işadamlarının da desteği oluyor. Resmi kurumların da desteği oluyor. Ekonominin normal şartlarda ne kadar kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Ekonomi düzeyi düşük olduğu için insanlara yetmediğini gördük. Emekli maaşı bin 500 Lira. Bunun elektriği, çocuk gideri, kömürü var. Bu da ihtiyaç sahiplerini ortaya çıkarıyor. Biz de onlara dokunmaya çalışıyoruz. Yaptığım bu etkinlikleri ilk etapta sosyal medyada paylaştım. Paylaştıktan sonra talepler gelmeye başladı. Daha sonrasında bunlarla ilgili ne yapabiliriz, nasıl bir yol izleyebiliriz gibi bir toplantı yaptık”dedi.
Yardıma muhtaç olanları gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadıklarını da araştırdığını açıklayan Ferhat Özkan; “Polislere, muhtarlara, belediyeye, sosyal yardımlaşmaya sorduk. Bu insanlar gerçekten ihtiyaç sahibi mi değil mi öğrenmeye çalıştık. Yardım veriliyorsa yetiyor mu? Ne kadar yardım ediliyor? Hiç yardım almayan ailelere dokunmaya başladık. Örneğin resmi kurumların haberi olmayan ve resmi kurumlara talepte de bulunmayan aileler var. Onlara da dokunmaya başladık. Şu anda sahada duran tek kişi benim. Her şey bana ait. Kendi aracımla gidiyorum. Durumu iyi bir şahıs değilim o ayrı bir şey. Ailemin desteği oluyor. Arabamın mazotunu alıyorlar. Erzakları, yardımları kendi arabamla dağıtıyorum. Eskiden zilli baba oynardık. Kapıları çalar, kaçardık. Eğleniyorduk. Şimdi biz onu farklı bir şekilde yapmaya başladık. Kapıyı çalıp karşısına dikilip bir ihtiyacın var mı diye sormak gerekiyormuş. Kapıyı çalıp kaçmak değil de karşısına geçip ihtiyacın var mı demek önemliymiş. İhtiyaç sahibi insanların komşularına, muhtarına ihtiyacı var mı diye soruyoruz. Gerçekten ihtiyacı varsa kapısının önüne erzakı bırakıyoruz, kapısını çalıp kaçıyoruz. Kaçtıktan sonra acaba aldı mı almadı mı diye köşeye saklanıyoruz. Aynı zamanda yoksulluğunu yüzüne vurmamak için, rencide olmasın diye bu şekilde yapıyoruz. Yardım etmek isteyenlerin yapması gereken şey çok basit. Bana bile gelmesine gerek yok. Komşusunun kapısını çalsın yeterli”dedi.
Edirne genelinde kurumların ulaşamadığı ihtiyacı olanlara yardım elini uzatan Ferhat Özkan,2008 yılında engelli kız kardeşini kaybettikten sonra çaresizliğin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anlayarak, yoksullukların yokluğuna kendi imkanları doğrultusunda ve iş insanlarından da aldığı yardımları yoksuluklarını yüzlerine vurmadan sessizce ulaştırmaya devam ediyor.Herkesin evinin çevresinde kine dokunsa yoksul kalmaz diyen Ferhat Özkan,iyilik emniyet kemeri gibidir,yapmasan huzursuz olursun dedi.
Yaptığı yardımları sosyal medya üzerinden kişileri göstermeden paylaşan Ferhat Özkan,nasıl yardım etmeye başladığını şu şekilde anlattı;“2008 yılında engelli kız kardeşimi kaybettim. Kız kardeşim vefat ettikten sonra 2010 yılından beri yapmaya başladım. Aktif olarak 5 yıldan beridir yapıyoruz. Kardeşimden sonra engelli çocuklara dokunmaya başladık. Huzurevi ve çocuk esirgeme kurumlarında doğum günleri kutlamaya başladık. Otistik çocuklarla ilgilenmeye başladık. Daha sonra bunları sosyal medyada paylaşmaya başladık. Paylaştıktan sonra geliri yüksek insanlar biz de bir şeyler yapmak istiyoruz gibi bir talepte bulundular. Biz de onları ihtiyaç sahipleriyle buluşturduk. Hiçbir şekilde maddi anlamda destek almadan onları ihtiyaç sahipleriyle buluşturup onların erzaklarını alıp evlerine birlikte götürmeye karar verdik. Bu vicdanen de rahat olmuş oluyor. Bu konuda işadamlarının da desteği oluyor. Resmi kurumların da desteği oluyor. Ekonominin normal şartlarda ne kadar kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Ekonomi düzeyi düşük olduğu için insanlara yetmediğini gördük. Emekli maaşı bin 500 Lira. Bunun elektriği, çocuk gideri, kömürü var. Bu da ihtiyaç sahiplerini ortaya çıkarıyor. Biz de onlara dokunmaya çalışıyoruz. Yaptığım bu etkinlikleri ilk etapta sosyal medyada paylaştım. Paylaştıktan sonra talepler gelmeye başladı. Daha sonrasında bunlarla ilgili ne yapabiliriz, nasıl bir yol izleyebiliriz gibi bir toplantı yaptık”dedi.
Yardıma muhtaç olanları gerçekten ihtiyaç sahibi olup olmadıklarını da araştırdığını açıklayan Ferhat Özkan; “Polislere, muhtarlara, belediyeye, sosyal yardımlaşmaya sorduk. Bu insanlar gerçekten ihtiyaç sahibi mi değil mi öğrenmeye çalıştık. Yardım veriliyorsa yetiyor mu? Ne kadar yardım ediliyor? Hiç yardım almayan ailelere dokunmaya başladık. Örneğin resmi kurumların haberi olmayan ve resmi kurumlara talepte de bulunmayan aileler var. Onlara da dokunmaya başladık. Şu anda sahada duran tek kişi benim. Her şey bana ait. Kendi aracımla gidiyorum. Durumu iyi bir şahıs değilim o ayrı bir şey. Ailemin desteği oluyor. Arabamın mazotunu alıyorlar. Erzakları, yardımları kendi arabamla dağıtıyorum. Eskiden zilli baba oynardık. Kapıları çalar, kaçardık. Eğleniyorduk. Şimdi biz onu farklı bir şekilde yapmaya başladık. Kapıyı çalıp karşısına dikilip bir ihtiyacın var mı diye sormak gerekiyormuş. Kapıyı çalıp kaçmak değil de karşısına geçip ihtiyacın var mı demek önemliymiş. İhtiyaç sahibi insanların komşularına, muhtarına ihtiyacı var mı diye soruyoruz. Gerçekten ihtiyacı varsa kapısının önüne erzakı bırakıyoruz, kapısını çalıp kaçıyoruz. Kaçtıktan sonra acaba aldı mı almadı mı diye köşeye saklanıyoruz. Aynı zamanda yoksulluğunu yüzüne vurmamak için, rencide olmasın diye bu şekilde yapıyoruz. Yardım etmek isteyenlerin yapması gereken şey çok basit. Bana bile gelmesine gerek yok. Komşusunun kapısını çalsın yeterli”dedi.