Söz konusu ‘Ayasofya’, İstanbul’un fethinin simgesi olan ve Cami olarak hizmet veremeyen Ayasofya Camii.
Geçen akşam ulusal bir TV kanalında “hat sanatı” ile ilgili bir programı izledim. Programda Fetih sonrası hat sanatında üstünlüğün İstanbul’a geçtiği, Osmanlı Padişahlarının, özelliklede 2. Beyazıt’ın Hat Sanatına verdiği öneme, bu dönemde hattın sanat düzeyine çıkarıldığına, Ayasofya’da hangi kıymetli hat eserlerinin bulunduğundan, Osmanlı döneminde her mahallede bir hattat olduğuna kadar hat sanatı anlatıldı. Güzel bir programdı.
Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fethettiğinde Kilise olan bu mabedin bizzat parasını ödeyip satın aldıktan sonra onu kıyamete kadar Cami olarak kullanılmak üzere vakfetmiştir. Bu konudaki yazılı vakfiyesini burada nakledecek değilim, ama hatırlanması bakımından bir bölümünü buraya almak istiyorum;
“… Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,
Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”
Fatih Sultan Mehmed Han – 1 Haziran 1453 (Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde Bulunan Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi)
Üzerinde ecdadının laneti olan bir toplumun yakası bir araya gelir mi?
BU KONUDA BAKIN KUR’AN NE DİYOR?
“Allah’ın mescidlerinde o’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlar için dünyada rezillik, ahrette de büyük azap vardır.”
(Bakara Suresi / 114. Ayet)
TV PROGRAMININ KONUSU “HAT SANATI” OLMAKLA BERABER NEDEN AYASOFYA’YI KONU YAPTIM?
Geçen hafta Anadolu Gençlik Derneği (AGD) “Zincirler kırılsın, Ayasofya ibadete açılsın” sloganıyla bir imza kampanyası başlattı. Ülke çapında 10 milyon imza hedeflenen kampanya geçtiğimiz günlerde Edirne’de de başlatıldı ve bir ay kadar sürecek. Buna yardımcı olmak için bugünkü yazımın konusu Ayasofya oldu.
TV kanalında bir bölümünü izlediğim “Osmanlı’da Hat Sanatı” programında program yapımcısı “Ayasofya Camii” demekten sanki kaçındı. Her defasında “Ayasofya” demekle yetindi. Alt yazıda da aynı uygulama vardı. Ancak programın konuğu ve aynı zamanda sahasında uzman insan olan Prof. Konuşmasında “Ayasofya Camii” şeklinde ifade etmesi bir bakıma teselli oldu.
1934 ortalarında Maarif Vekâletine, Abidin Özmen getirilmişti. Vekil İstanbul’a gelmiş, teftişleri sırasında Ayasofya’yı da gezmiş, çalışmalar ve mozaikleri incelemiş, Camiin mabet dışındaki kısımlarının perişanlığını görmüş ve bu yerlerin ihya edilip bir müze halinde halka açılmasının faideli olacağını düşünerek fikrini Atatürk’e açmıştır. Atatürk, konunun bir uzman heyetçe incelenmesini emretmiş. Abidin Özmen, İstanbul Müzeleri Müdürü Aziz Ogan başkanlığında sekiz dokuz kişilik bir komisyon kurup konuyu havale etmişti. Heyette Tahsin Öz, Efdalettin Bey, Prof. Osman Ferid, Alman Prof. Erckhard-Ungar gibi uzman isimler vardır.
İslam âleminin göz bebeği Ayasofya’nın, ibadethane kısmının da ibadete kapatılarak buranın da müze olması, hem de Bizans Âsârı Müzesi olması fikrini ortaya atan işte bu insanlardır! Bu komisyonda bulunan sadece bir tek kişi bu fikre itiraz etmiş ve “ibadet kısmının aynen ibadete açık kalması gerektiğinde” ısrar etmiş ve muhalefet şerhi koymuştur. Bu anlayışı gösteren, ne hazindir ki, Alman Prof. Erckhard Ungar’dır!
Peki, toplam oyların yarısını alarak iktidara gelen AKP bu sorunu çözebilir mi, yani Ayasofya’yı ibadete açabilir mi? Açamaz! Çünkü Ayasofya’yı ibadete açacak bir hükümetin ‘iktidar’, yani ‘muktedir’ olması lazım. Siyasi ve İktisadi bağımsızlığı olmayan hükümetler bu sorunu çözemez! Varsa aksini iddia eden buyursun!Dostça kalın…
e-mail: [email protected]
Geçen akşam ulusal bir TV kanalında “hat sanatı” ile ilgili bir programı izledim. Programda Fetih sonrası hat sanatında üstünlüğün İstanbul’a geçtiği, Osmanlı Padişahlarının, özelliklede 2. Beyazıt’ın Hat Sanatına verdiği öneme, bu dönemde hattın sanat düzeyine çıkarıldığına, Ayasofya’da hangi kıymetli hat eserlerinin bulunduğundan, Osmanlı döneminde her mahallede bir hattat olduğuna kadar hat sanatı anlatıldı. Güzel bir programdı.
Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fethettiğinde Kilise olan bu mabedin bizzat parasını ödeyip satın aldıktan sonra onu kıyamete kadar Cami olarak kullanılmak üzere vakfetmiştir. Bu konudaki yazılı vakfiyesini burada nakledecek değilim, ama hatırlanması bakımından bir bölümünü buraya almak istiyorum;
“… Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,
Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”
Fatih Sultan Mehmed Han – 1 Haziran 1453 (Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde Bulunan Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi)
Üzerinde ecdadının laneti olan bir toplumun yakası bir araya gelir mi?
BU KONUDA BAKIN KUR’AN NE DİYOR?
“Allah’ın mescidlerinde o’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlar için dünyada rezillik, ahrette de büyük azap vardır.”
(Bakara Suresi / 114. Ayet)
TV PROGRAMININ KONUSU “HAT SANATI” OLMAKLA BERABER NEDEN AYASOFYA’YI KONU YAPTIM?
Geçen hafta Anadolu Gençlik Derneği (AGD) “Zincirler kırılsın, Ayasofya ibadete açılsın” sloganıyla bir imza kampanyası başlattı. Ülke çapında 10 milyon imza hedeflenen kampanya geçtiğimiz günlerde Edirne’de de başlatıldı ve bir ay kadar sürecek. Buna yardımcı olmak için bugünkü yazımın konusu Ayasofya oldu.
TV kanalında bir bölümünü izlediğim “Osmanlı’da Hat Sanatı” programında program yapımcısı “Ayasofya Camii” demekten sanki kaçındı. Her defasında “Ayasofya” demekle yetindi. Alt yazıda da aynı uygulama vardı. Ancak programın konuğu ve aynı zamanda sahasında uzman insan olan Prof. Konuşmasında “Ayasofya Camii” şeklinde ifade etmesi bir bakıma teselli oldu.
1934 ortalarında Maarif Vekâletine, Abidin Özmen getirilmişti. Vekil İstanbul’a gelmiş, teftişleri sırasında Ayasofya’yı da gezmiş, çalışmalar ve mozaikleri incelemiş, Camiin mabet dışındaki kısımlarının perişanlığını görmüş ve bu yerlerin ihya edilip bir müze halinde halka açılmasının faideli olacağını düşünerek fikrini Atatürk’e açmıştır. Atatürk, konunun bir uzman heyetçe incelenmesini emretmiş. Abidin Özmen, İstanbul Müzeleri Müdürü Aziz Ogan başkanlığında sekiz dokuz kişilik bir komisyon kurup konuyu havale etmişti. Heyette Tahsin Öz, Efdalettin Bey, Prof. Osman Ferid, Alman Prof. Erckhard-Ungar gibi uzman isimler vardır.
İslam âleminin göz bebeği Ayasofya’nın, ibadethane kısmının da ibadete kapatılarak buranın da müze olması, hem de Bizans Âsârı Müzesi olması fikrini ortaya atan işte bu insanlardır! Bu komisyonda bulunan sadece bir tek kişi bu fikre itiraz etmiş ve “ibadet kısmının aynen ibadete açık kalması gerektiğinde” ısrar etmiş ve muhalefet şerhi koymuştur. Bu anlayışı gösteren, ne hazindir ki, Alman Prof. Erckhard Ungar’dır!
Peki, toplam oyların yarısını alarak iktidara gelen AKP bu sorunu çözebilir mi, yani Ayasofya’yı ibadete açabilir mi? Açamaz! Çünkü Ayasofya’yı ibadete açacak bir hükümetin ‘iktidar’, yani ‘muktedir’ olması lazım. Siyasi ve İktisadi bağımsızlığı olmayan hükümetler bu sorunu çözemez! Varsa aksini iddia eden buyursun!Dostça kalın…
e-mail: [email protected]