Binaların yapımındaki ciddi boyutlara değinen Çolak, “Ne yazık ki yapılaşma şartlarına, koşullarına yeterli mühendislik hizmetleri almamış binalarımız, en ufak bir deprem sırasında veya hiç deprem olmasa bile yine yıkım tehlikesi altında kalmaktadır” ifadelerine yer verdi.“BİNALARDAKİ EN UFAK DEĞİŞİKLİKLER İÇİN MÜRACAATLARINIZI YAPIN”Çolak, halkı da konuyla ilgili uyararak, “Öncelikle biz yurttaşlarımızdan yapacağınız yapılarda en ufak değişikliklerde dahi belediyelere veya ruhsat aldığınız kurum ve kuruluşlara müracaatınız gerekmektedir. Çünkü yapıların belli bir kullanım amacı doğrultusunda hesapları yapılmaktadır. Yapının kullanım amacının değiştirilmesi örneğin konut olan bir dairenin ticari bir faaliyet yürütecek alana değiştirilmesi dönüştürülmesi bunun bir takım büyük değişiklikleri nedeniyle de yapılarımız risk altında olmaktadır. Yine konut olarak tasarlanan bir yapının yurt veya benzeri şekilde kullanım amacının değiştirilmesi de son derece önemli ve riskli olabilir. Bununla ilgili bakanlıklardan yetki almış kurum ve kuruluşlardan deprem performans analizlerinin yapılması, binanın yeniden statik tasarımının elden geçirilmesi de son derece önemlidir” şeklinde konuştu.Deprem esnasında halkın yeşil alanlara ulaşabilmeliÇolak, “Başka önemli bir nokta da toplanma alanlarımız. Belki bunlar İstanbul depremi için çok önem arz ediyor. Edirne'de de yakın zamanda Gökçeada'da yaşanan depremde dahi Edirne de ki vatandaşlarımız binaları terk etiğinde güvenli bir toplanma alanı bulamamışlar ve düşen tuğla kiremit gibi taşıyıcı sistemin dışında bağlayıcı olmayan yapı elemanları tarafından düşmesi sonucu yaralamalara da şahit olmuştuk. Öncelikle belediyelerden veya ilgili kurumlardan yeşil alanların, toplanma alanlarının mutlaka kentlilere açık, ulaşılabilir, erişilebilir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir” dedi.Deprem haritasında ülkemizin yüzde 92'si deprem bölgesi içinde yer aldığını kaydeden Çolak, “Kentimizi değerlendirirsek, Edirne Merkez ve çevresi 4'üncü derece deprem bölgesidir. Beklenen büyük Marmara depreminin oluşacağı fay hattının da İstanbul'dan Tekirdağ Şarköy ve Saros Körfezi'nden geçtiğini de hepimiz bilmekteyiz. Üzülerek görüyoruz ki, karar verme erkini elinde tutanlar giderek artan biçimde, yalın gerçeklikten olduğu kadar, bilim alanından da kopmakta, bilimsel ve teknik doğruları göz ardı ediyor.2012 yılında yürürlüğe giren ülkemizin afet konusundaki ilk strateji belgesi olan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı'nın (UDSEP-2023) deprem konusunda geleceğe ilişkin çalışmalarda bize yol gösteren rehber olacağına inanmıştık. Ancak mühendislik, mimarlık hizmetleri ile örgütlerinin dışlandığı planın ve uygulama sürecinin deprem gerçeği ve ihtiyaçlarımızdan uzak olduğunu kaygıyla izliyoruz.Aradan geçen 17 yılda, uygulama alanında deprem gerçeğiyle sağlıklı şekilde yüzleşilemedi.Biliyoruz ki; ülke ve bölge düzeyinde yerleşim politikalarının fiziki planlamasının hazırlanması, kent ölçeğinde rantsal anlayıştan uzak arazi kullanım planları yapılması, afet etkilerine dayanıklı yapım sistemlerinin teşviki ve stratejisinin geliştirilmesi, uygun mühendislik tekniklerinin sağlanması, Ar-Ge desteklerinin sağlanması, hedeflenen strateji ve planların hayata geçirilmesi ve ilgili tüm kanun ile yönetmeliklerinin afet risklerini azaltma odaklı olarak yeniden düzenlenmesi ve gereği gibi uygulanması, denetlenmesi bizi dünya standartlarında çağdaş, çevre, plan, fenve sağlık açısından uygun ve güvenli yaşam mekanlarına sahip olma amacına ulaştıracaktır.Mevcut Yapı Denetim Yasası'nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi ve öngörülen teknik müşavirlik şirketi modeli yerine uzmanlık ve etik niteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmeli.Artık, her afetten sonra sık sık yapılan "yara sarma" anlayışından vazgeçip, bilimin, tekniğin yol göstericiliğinde afet öncesi alınacak önlemlerle, afet zararlarını kabul edilebilir sınırlara indirmek hedeflenmeli.Türkiye "Afet Güvenli Kentler" oluşturma çalışmalarına hızla başlamalı, günümüz bilim ve teknolojisi kullanılarak "yaşanabilir ve güvenli" kentler yaratılmalı.Yapı denetimi sürecine ilişkin tüm mevzuat TMMOB ve bağlı Odaları ile üniversitelerin katılımıyla yeniden düzenlenmeli. Mimarlar, mühendisler ve şehir plancıları yaşanabilir ve güvenli kentler oluşturulmasında üzerlerine düşen tüm görevleri yapmaya hazırdır” ifadelerini kullandı.
GÜNDEM
18 Ağustos 2016 - 07:29
'Deprem öldürmez, binalar öldürür'
Türkiye’de 17 Ağustos 1999 tarihinde Kocaeli’de yaşanan depremin ardından 17 yıl geçmesi nedeniyle bir açıklama yapan İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak, Edirne 4'üncü derece deprem bölgesi olmasına karşın 'deprem öldürmez, binalar öldürür' diye odamızın her zaman söylediği sözü de hatırlatmak istiyorum” dedi.
GÜNDEM
18 Ağustos 2016 - 07:29