26 Mart Edirne’nin Bulgarlar tarafından işgalinin 100. Yıldönümü münasebetiyle Anadolu Gençlik Derneği (AGD)’nin tertiplediği konferansa konuşmacı olarak Tarihçi – Yazar Ekrem Şama katılmıştı. Konferansı ben de izledim. Ertesi gün de Edirne’nin bazı tarihi mekânlarını birlikte ziyaret etmiştik.
Bu ziyaretin ardından Ekrem Şama Milli Gazete’deki köşesinde ”Tarihin Edirne feryadı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Konu Edirne olunca, Konuk bir tarihçi gözü ile yazılan yazıyı siz okuyucularımla da paylaşmak istedim. İŞTE O YAZI;
Tarihin Edirne feryadı
“Tam 100 yıl olmuş. 26 Mart 1913, Edirne’nin Bulgarlara teslim edildiği tarih. Mart ayının 26’sında Edirne’deydik. 100 yıl sonra o acıyı bir defa daha yaşadık.
Eski başkentimizdeki etkili faaliyetleri ile gündem oluşturan Anadolu Gençlik Derneği’nin cevval ve çalışkan başkanı Abdülhamid İriş beyi ve ekibini tebrik etmemiz gerekiyor. Her yıl Çanakkale konferansı için gittiğimiz Edirne’ye bu defa “Balkan Savaşları ve Edirne” konulu konferans için çağrıldık. Seçkin bir protokol ve davetli dolu salonda iki saate yakın süren sunumumuz, ilgi, duygu seli ve dikkatle takip edildi.
Anadolu Gençlik Derneği Edirne Şubesi tarafından özenle hazırlanan zengin sinevizyon gösterimi, sunum öncesi atmosferi hazır hale getirmişti.
Balkanların nasıl fethedildiğini, Edirne’nin hangi ak ve kara günleri nasıl yaşadığını, sebep ve sonuçları ile takdim ettik. İttihat ve Terakki’nin ordu üzerinde akıl almaz uygulamalarını, politikaya bulaştırılmış bir ordunun, 2 asırda fethedilmiş yerleri 2 ayda nasıl terk etmek zorunda kaldığının ibretlik hikâyesini tarihin bir feryadı olarak anlattık.
Ertesi günü ayrılmadan önce şehir ve çevresini dolaştık. Bakımsız, ilgisiz ve düzensiz bir Edirne… Başka şehirler hizmet alırken Edirne bundan mahrum bırakılmış. Üzerinde otlar bitmekte olan muazzam bir tarih. Bazı tarihi eserlerin restorasyonu devam ediyor ama ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Camiler, çeşmeler, türbeler yok olmakla karşı karşıya. Onarılmakta olan tarihi tabyaları dolaştık. Kahraman Şükrü Paşa’yı andık. İttihat ve Terakki’nin Şükrü Paşa’ya reva gördükleri eziyet derecesine varan baskılarını hatırladık.
Yolumuzu çevre köylere de uzandırdık. Yabancılara arazi satışlarının nasıl artış gösterdiğini, ismini gizli tutmaya çalışan arazi toplayıcılarının yöntemlerini endişe ile anlatan köylüleri dinledik.
Tarihi Sırpsındığı köyüne yöneldik. Köye yaklaştığımızda mücahitlerin tekbir seslerini, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını ve feryat seslerini hissetmeyi umuyorduk. Balkanların kapısını Osmanlı’ya açan 1364 yılındaki Sırpsındığı zaferinin heyecanı ile köye girdiğimizde şok üstüne şok yaşadık. 10 bin mücahidin 60 bin mevcutlu Haçlı ordusunu bir saat içinde nasıl perişan ettiğinin tarihi izlerini arıyorduk. Hemen hemen bir hiç ile karşılaştık. Paslanmış demir kapısını zor açtığımız, bakımsız ve mezbelelik bir parkta, dökülmeye yüz tutmuş bir iki levhadan başka hiç bir şey bulamadık.
İftihar tablolarımızdan birisi olan Sırpsındığı zaferimiz Osmanlı’da ve Cumhuriyet Türkiye’sinde 650 yıldır her yıl dönümünde törenlerle kutlanırdı. Milletimizin gençliğini motive eden bu törenlerin AK Parti döneminde tamamen kaldırıldığını ve bu muhteşem köyün kaderine terk edildiğini köylülerden öğrendik. Zaten otomatik ezan okuyan ve görevlisi, cemaati olmayan köy camii içimizi burkmuştu. Zaferin de unutturulmak istenmesi yüreğimizi dağladı. Muradı Hüdavendigar Han’ın, Gazi Evrenos Paşa’nın, Lala Şahin Paşa’nın, Hacı İl Bey’in ve 10 bin mücahidin sitem dolu bakışlarından kurtulmak için başımızı öne eğerek mahzun bir şekilde köyden ayrıldık.
Bu uygulamanın sebebi nedir acaba?
Kim bilir belki, tarihi Haçlı Seferleri ile gerçekleşen Müslüman katliamlarını “medeniyet alışverişi”ne indirgemeye çalışan bir zihniyetin, Osmanlı’ya medeniyet getirmek için (!) Sırpsındığı mevkiine gelen 60 bin sarhoş Haçlı askerinin katledilmesi olarak değerlendirmesi midir? Ya da“medeniyetler ittifakı” veya “Avrupa Birliği” için masaya konulmuş bir taviz midir? Bilemiyoruz.
Muhteşem zaferimize reva görülen bu unutturma gayretlerini üzüntüyle karşılamadan öte, şiddetle kınıyorum. Bu unutturma gayretinin geçerli hiçbir mazereti olamaz.
Eski dostumuz, Edirne Milletvekili ve yeni Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu bu konuya eğilip bu yanlışı düzeltir diye umuyorum. Konunun takipçisi olacağım.
Zaferlerimizi unutturarak gençliğimizi tarih ve millet sevgisi için motive edemeyeceğimiz ortadadır.
Osmanlı ve tarih severleri Edirne’yi ziyaret etmeye davet ediyorum. Bu serhat şehrini hepimiz tanımalı ve tanıtmalıyız. Bu şehre ve etrafındaki olaylara, unutma ve unutturma muamelesi yapanlara karşı sessiz kalmamalıyız. Kulaklarımızı patlatacak olan tarihin feryatlarını artık duyalım. Ağzımızı değil, kulaklarımızı açık tutmalıyız.”
Dostça kalın… e-mail: [email protected]
Bu ziyaretin ardından Ekrem Şama Milli Gazete’deki köşesinde ”Tarihin Edirne feryadı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Konu Edirne olunca, Konuk bir tarihçi gözü ile yazılan yazıyı siz okuyucularımla da paylaşmak istedim. İŞTE O YAZI;
Tarihin Edirne feryadı
“Tam 100 yıl olmuş. 26 Mart 1913, Edirne’nin Bulgarlara teslim edildiği tarih. Mart ayının 26’sında Edirne’deydik. 100 yıl sonra o acıyı bir defa daha yaşadık.
Eski başkentimizdeki etkili faaliyetleri ile gündem oluşturan Anadolu Gençlik Derneği’nin cevval ve çalışkan başkanı Abdülhamid İriş beyi ve ekibini tebrik etmemiz gerekiyor. Her yıl Çanakkale konferansı için gittiğimiz Edirne’ye bu defa “Balkan Savaşları ve Edirne” konulu konferans için çağrıldık. Seçkin bir protokol ve davetli dolu salonda iki saate yakın süren sunumumuz, ilgi, duygu seli ve dikkatle takip edildi.
Anadolu Gençlik Derneği Edirne Şubesi tarafından özenle hazırlanan zengin sinevizyon gösterimi, sunum öncesi atmosferi hazır hale getirmişti.
Balkanların nasıl fethedildiğini, Edirne’nin hangi ak ve kara günleri nasıl yaşadığını, sebep ve sonuçları ile takdim ettik. İttihat ve Terakki’nin ordu üzerinde akıl almaz uygulamalarını, politikaya bulaştırılmış bir ordunun, 2 asırda fethedilmiş yerleri 2 ayda nasıl terk etmek zorunda kaldığının ibretlik hikâyesini tarihin bir feryadı olarak anlattık.
Ertesi günü ayrılmadan önce şehir ve çevresini dolaştık. Bakımsız, ilgisiz ve düzensiz bir Edirne… Başka şehirler hizmet alırken Edirne bundan mahrum bırakılmış. Üzerinde otlar bitmekte olan muazzam bir tarih. Bazı tarihi eserlerin restorasyonu devam ediyor ama ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Camiler, çeşmeler, türbeler yok olmakla karşı karşıya. Onarılmakta olan tarihi tabyaları dolaştık. Kahraman Şükrü Paşa’yı andık. İttihat ve Terakki’nin Şükrü Paşa’ya reva gördükleri eziyet derecesine varan baskılarını hatırladık.
Yolumuzu çevre köylere de uzandırdık. Yabancılara arazi satışlarının nasıl artış gösterdiğini, ismini gizli tutmaya çalışan arazi toplayıcılarının yöntemlerini endişe ile anlatan köylüleri dinledik.
Tarihi Sırpsındığı köyüne yöneldik. Köye yaklaştığımızda mücahitlerin tekbir seslerini, at kişnemelerini, kılıç şakırtılarını ve feryat seslerini hissetmeyi umuyorduk. Balkanların kapısını Osmanlı’ya açan 1364 yılındaki Sırpsındığı zaferinin heyecanı ile köye girdiğimizde şok üstüne şok yaşadık. 10 bin mücahidin 60 bin mevcutlu Haçlı ordusunu bir saat içinde nasıl perişan ettiğinin tarihi izlerini arıyorduk. Hemen hemen bir hiç ile karşılaştık. Paslanmış demir kapısını zor açtığımız, bakımsız ve mezbelelik bir parkta, dökülmeye yüz tutmuş bir iki levhadan başka hiç bir şey bulamadık.
İftihar tablolarımızdan birisi olan Sırpsındığı zaferimiz Osmanlı’da ve Cumhuriyet Türkiye’sinde 650 yıldır her yıl dönümünde törenlerle kutlanırdı. Milletimizin gençliğini motive eden bu törenlerin AK Parti döneminde tamamen kaldırıldığını ve bu muhteşem köyün kaderine terk edildiğini köylülerden öğrendik. Zaten otomatik ezan okuyan ve görevlisi, cemaati olmayan köy camii içimizi burkmuştu. Zaferin de unutturulmak istenmesi yüreğimizi dağladı. Muradı Hüdavendigar Han’ın, Gazi Evrenos Paşa’nın, Lala Şahin Paşa’nın, Hacı İl Bey’in ve 10 bin mücahidin sitem dolu bakışlarından kurtulmak için başımızı öne eğerek mahzun bir şekilde köyden ayrıldık.
Bu uygulamanın sebebi nedir acaba?
Kim bilir belki, tarihi Haçlı Seferleri ile gerçekleşen Müslüman katliamlarını “medeniyet alışverişi”ne indirgemeye çalışan bir zihniyetin, Osmanlı’ya medeniyet getirmek için (!) Sırpsındığı mevkiine gelen 60 bin sarhoş Haçlı askerinin katledilmesi olarak değerlendirmesi midir? Ya da“medeniyetler ittifakı” veya “Avrupa Birliği” için masaya konulmuş bir taviz midir? Bilemiyoruz.
Muhteşem zaferimize reva görülen bu unutturma gayretlerini üzüntüyle karşılamadan öte, şiddetle kınıyorum. Bu unutturma gayretinin geçerli hiçbir mazereti olamaz.
Eski dostumuz, Edirne Milletvekili ve yeni Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu bu konuya eğilip bu yanlışı düzeltir diye umuyorum. Konunun takipçisi olacağım.
Zaferlerimizi unutturarak gençliğimizi tarih ve millet sevgisi için motive edemeyeceğimiz ortadadır.
Osmanlı ve tarih severleri Edirne’yi ziyaret etmeye davet ediyorum. Bu serhat şehrini hepimiz tanımalı ve tanıtmalıyız. Bu şehre ve etrafındaki olaylara, unutma ve unutturma muamelesi yapanlara karşı sessiz kalmamalıyız. Kulaklarımızı patlatacak olan tarihin feryatlarını artık duyalım. Ağzımızı değil, kulaklarımızı açık tutmalıyız.”
Dostça kalın… e-mail: [email protected]