MERT SOYLU
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Edirne Temsilciliği’nde 17 Ağustos 1999 depreminin 20’inci yılı dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirildi.
İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak, geçen 20 yıla rağmen yapı stokunun iyileştirilemediği, yapı güvenliğinin sağlanamadığı, yapı üretim sürecinin nitelikli hale getirilemediği, kentlerin deprem tehlikesine göre düzenlenmediği, olası bir depremde afet sonrası organizasyonun ne şekilde olacağının belirlenemediği, ilgili mevzuatın ihtiyacı karşılayacak bir içeriğe kavuşturulamadığını belirtti.
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Edirne Temsilciliği’nde gerçekleştirilen basın açıklamasına Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Başkanı Yılmaz Eren, İnşaat Mühendisleri Odası İl Temsilci Yardımcısı Kadir Aydoğdu ve Eren Eryılmaz, Mimarlar Odası İl Temsilcisi Serap Kuru ve Jeoloji Mühendisi Osman Candeğer katıldı.
DEPREMİN ETKİSİNİ AZALATACAK ÖNLEMLER ALINAMADI
Bugün hala olası bir depremin yıkıcı etkisini azaltacak önlemlerin alınamadığını ve aradan geçen 20 yıla rağmen yapı stokunun iyileştirilemediği, yapı güvenliğinin sağlanamadığını belirten İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak,”Yapı üretim sürecinin nitelikli hale getirilemediği, kentlerin deprem tehlikesine göre düzenlenmediği, olası bir depremde afet sonrası organizasyonun ne şekilde olacağının belirlenemediği, ilgili mevzuatın ihtiyacı karşılayacak bir içeriğe kavuşturulamadığı, deprem bilincinin geliştirilemediğinden söz ediyorsak, hiç şüphesiz ki bunun sorumlusu Türkiye gerçeklerini, deprem tehlikesini, uzmanların görüş ve önerilerini yok sayan ve ben yaptım oldu yaklaşımını adeta yönetsel bir tarz haline getiren, kentleri deprem tehlikesine göre değil ranta göre düzenleyen siyasi iktidardır” ifadelerini kullandı.
PEK ÇOĞU KAÇAKTIR
Türkiye topraklarının yüzde 66’sının 1 ve 2’nci derece deprem kuşakları üzerinde. Nüfusumuzun yüzde 70'ini barındıran 11 büyük kent, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75'i deprem tehlikesi altında olduğunu ifade eden Çolak,”Yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır, pek çoğu kaçaktır, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. 20 milyon civarında bulunan yapı stokunun büyük oranda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kaldı ki deprem sonrası açığa çıkmıştır ki, ülkemizde sağlıklı yapı envanteri de yoktur”dedi.
DEPREMİ GÖZETMEDEN YAPIYORLAR
Ülkedeki yapı malzemelerinin de nitelikli olmaktan uzak. Nitelikli tasarım-uygulama ve denetim ilişkisinden söz etmek mümkün olmadığını ifade eden Çolak,”Yapı denetimi, ne yazık ki yapı üretim sürecinde kendisine küçük bir yer açabilmiştir. Pek çok kentte bulunanlara Edirne de dahildir. Dere yataklarının imara açık olduğu görülmüştür. Edirne merkezde de bulunan pasif heyelan bölgelerinin ısrarla yapılaşmaya açıldığı da görülmektedir. İmar planlarının yapılaşma alanlarında zemin özellikleri dikkate alınmadan, deprem gözetilmeden hazırlandığı ortadadır” diye konuştu.
TANRIKULU;20 YILDA GELDİĞİMİZ NOKTA ÇOK İYİ DEĞİL
Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, “Kırcasalih’te doktordum. 1999 depremi Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Bakanlığının çok ciddi ve yoğun çalışmasıyla ve salgın hastalıkların o bölgede yaşanmaması açısından çok önemli deneyim oldu bizim için. 20 yıldır geldiğimiz nokta ne yazık ki çok iyi değil. O dönem çok gerideydik şimdi de günümüze göre yine gerideyiz. Bizler bunun bedelini çok ağır ödedik. Türk toplumu olarak oradan bir ders çıkartamayacaksak, doğa bize daha nasıl ders versin. Klişe bir laf fakat gerçekten bu böyle; Deprem öldürmüyor, bina öldürüyor. Bina ne zaman öldürür? Ancak fay hattının ortasına bir bina yaparsan depremde kırılırsa bu fay hattı ancak o şekilde öldürür. Bunun dışında doğru ve düzgün evler yapıldığı takdirde ölümlü ve yıkımlı bir depremle karşılaşmayız. Bunlarda Japonya örnekleri var, 7 büyüklüğünde depremler oluyor, herkes sallanıyor kimse ölmüyor. Biz bu kadercilikten vazgeçmeliyiz. Bu kadar çalışmanın sonucunda afet bölgesinden döndüğümüzde Edirne İl Sağlık Müdürlüğünde görev aldım. Biz Edirne’den Çanakkale’den sağlık hekimleri gönderdik o bölgeye. Öyle hikâyelerle geldiler ki burada onlara daha sonrasında psikolojik destek verdik hekimlerimize. Biz istiyoruz ki, bütün meslek odalarının bilimsel çalışmalarına bir nebze olsun kulak verilsin. Bu meslek odaları birilerinin çıkarı için koşmuyor, burada kimse rant peşinde değil. Doğayla mücadele tokat gibi suratımıza çarpar zamanı geldiğinde. Kaz dağları örneği şuan en yakın örnek. Biz neden bu kadar insanımızı 99 depreminde kaybettik? Tüm Türkiye’nin sanayi bölgesi diye Marmara ve o bölgeyi kurarsanız, neredeyse bütün kritik fabrikaları ve yerleşim alanlarını fay hattına yaparsanız, böyle bir bedel öderiz. Fakat demek ki biz hala bu bedelin dersini almamışız. Biz burada döndükten sonra EDAK’ı (Edirne Arama Kurtarma Derneği) kurduk 18 doktor arkadaşımızla birlikte, hala faal olan dernek ihtiyaç olduğunda yardıma koşan bir dernek” diye konuştu.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Edirne Temsilciliği’nde 17 Ağustos 1999 depreminin 20’inci yılı dolayısıyla basın açıklaması gerçekleştirildi.
İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak, geçen 20 yıla rağmen yapı stokunun iyileştirilemediği, yapı güvenliğinin sağlanamadığı, yapı üretim sürecinin nitelikli hale getirilemediği, kentlerin deprem tehlikesine göre düzenlenmediği, olası bir depremde afet sonrası organizasyonun ne şekilde olacağının belirlenemediği, ilgili mevzuatın ihtiyacı karşılayacak bir içeriğe kavuşturulamadığını belirtti.
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Edirne Temsilciliği’nde gerçekleştirilen basın açıklamasına Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Başkanı Yılmaz Eren, İnşaat Mühendisleri Odası İl Temsilci Yardımcısı Kadir Aydoğdu ve Eren Eryılmaz, Mimarlar Odası İl Temsilcisi Serap Kuru ve Jeoloji Mühendisi Osman Candeğer katıldı.
DEPREMİN ETKİSİNİ AZALATACAK ÖNLEMLER ALINAMADI
Bugün hala olası bir depremin yıkıcı etkisini azaltacak önlemlerin alınamadığını ve aradan geçen 20 yıla rağmen yapı stokunun iyileştirilemediği, yapı güvenliğinin sağlanamadığını belirten İnşaat Mühendisleri Odası Edirne İl Temsilcisi Nihat Çolak,”Yapı üretim sürecinin nitelikli hale getirilemediği, kentlerin deprem tehlikesine göre düzenlenmediği, olası bir depremde afet sonrası organizasyonun ne şekilde olacağının belirlenemediği, ilgili mevzuatın ihtiyacı karşılayacak bir içeriğe kavuşturulamadığı, deprem bilincinin geliştirilemediğinden söz ediyorsak, hiç şüphesiz ki bunun sorumlusu Türkiye gerçeklerini, deprem tehlikesini, uzmanların görüş ve önerilerini yok sayan ve ben yaptım oldu yaklaşımını adeta yönetsel bir tarz haline getiren, kentleri deprem tehlikesine göre değil ranta göre düzenleyen siyasi iktidardır” ifadelerini kullandı.
PEK ÇOĞU KAÇAKTIR
Türkiye topraklarının yüzde 66’sının 1 ve 2’nci derece deprem kuşakları üzerinde. Nüfusumuzun yüzde 70'ini barındıran 11 büyük kent, büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75'i deprem tehlikesi altında olduğunu ifade eden Çolak,”Yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktır, pek çoğu kaçaktır, ruhsatsızdır ve mühendislik hizmeti almadan üretilmiştir. 20 milyon civarında bulunan yapı stokunun büyük oranda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kaldı ki deprem sonrası açığa çıkmıştır ki, ülkemizde sağlıklı yapı envanteri de yoktur”dedi.
DEPREMİ GÖZETMEDEN YAPIYORLAR
Ülkedeki yapı malzemelerinin de nitelikli olmaktan uzak. Nitelikli tasarım-uygulama ve denetim ilişkisinden söz etmek mümkün olmadığını ifade eden Çolak,”Yapı denetimi, ne yazık ki yapı üretim sürecinde kendisine küçük bir yer açabilmiştir. Pek çok kentte bulunanlara Edirne de dahildir. Dere yataklarının imara açık olduğu görülmüştür. Edirne merkezde de bulunan pasif heyelan bölgelerinin ısrarla yapılaşmaya açıldığı da görülmektedir. İmar planlarının yapılaşma alanlarında zemin özellikleri dikkate alınmadan, deprem gözetilmeden hazırlandığı ortadadır” diye konuştu.
TANRIKULU;20 YILDA GELDİĞİMİZ NOKTA ÇOK İYİ DEĞİL
Belediye Başkan Yardımcısı Ertuğrul Tanrıkulu, “Kırcasalih’te doktordum. 1999 depremi Türk Tabipleri Birliği ve Sağlık Bakanlığının çok ciddi ve yoğun çalışmasıyla ve salgın hastalıkların o bölgede yaşanmaması açısından çok önemli deneyim oldu bizim için. 20 yıldır geldiğimiz nokta ne yazık ki çok iyi değil. O dönem çok gerideydik şimdi de günümüze göre yine gerideyiz. Bizler bunun bedelini çok ağır ödedik. Türk toplumu olarak oradan bir ders çıkartamayacaksak, doğa bize daha nasıl ders versin. Klişe bir laf fakat gerçekten bu böyle; Deprem öldürmüyor, bina öldürüyor. Bina ne zaman öldürür? Ancak fay hattının ortasına bir bina yaparsan depremde kırılırsa bu fay hattı ancak o şekilde öldürür. Bunun dışında doğru ve düzgün evler yapıldığı takdirde ölümlü ve yıkımlı bir depremle karşılaşmayız. Bunlarda Japonya örnekleri var, 7 büyüklüğünde depremler oluyor, herkes sallanıyor kimse ölmüyor. Biz bu kadercilikten vazgeçmeliyiz. Bu kadar çalışmanın sonucunda afet bölgesinden döndüğümüzde Edirne İl Sağlık Müdürlüğünde görev aldım. Biz Edirne’den Çanakkale’den sağlık hekimleri gönderdik o bölgeye. Öyle hikâyelerle geldiler ki burada onlara daha sonrasında psikolojik destek verdik hekimlerimize. Biz istiyoruz ki, bütün meslek odalarının bilimsel çalışmalarına bir nebze olsun kulak verilsin. Bu meslek odaları birilerinin çıkarı için koşmuyor, burada kimse rant peşinde değil. Doğayla mücadele tokat gibi suratımıza çarpar zamanı geldiğinde. Kaz dağları örneği şuan en yakın örnek. Biz neden bu kadar insanımızı 99 depreminde kaybettik? Tüm Türkiye’nin sanayi bölgesi diye Marmara ve o bölgeyi kurarsanız, neredeyse bütün kritik fabrikaları ve yerleşim alanlarını fay hattına yaparsanız, böyle bir bedel öderiz. Fakat demek ki biz hala bu bedelin dersini almamışız. Biz burada döndükten sonra EDAK’ı (Edirne Arama Kurtarma Derneği) kurduk 18 doktor arkadaşımızla birlikte, hala faal olan dernek ihtiyaç olduğunda yardıma koşan bir dernek” diye konuştu.