Veli-Der Edirne Şubesi Yönetim Kurulu Adına açıklamalarda bulunan Yönetim Kurulu Üyesi Ziya Gökerküçük, ‘Yoksulluk ve Çocuklar’ adlı açıklamasında, “Daha önceki yıllarda dezavantajlı bölge okullarından yardım talepleri bizlere ulaşırdı oysa son zamanlarda orta sınıfların yaşadığı bölge okullarından da yardım talepleri gelmeye başlamıştır. Hatta bu bölge okullarından bazı okul aile birliklerinin gelecek dönem başında küçük kalmış okul formaları, eşofman, çanta gibi okul eşyaları için kampanya düzenleyecekleri bilgisi gelmektedir.”dedi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi, “Dünyanın neresinde yoksulluk artıyorsa bundan en çok etkilenen her zaman çocuklar ve kadınlar olmuştur. Pandeminin etkilerinden ve son zamanlarda çatışma, işgal ve savaşların ve ülkemizdeki gibi ekonomik krizlerin olumsuz sonuçları önce çocukları yoksullaştırmakta ve hayatlarını olumsuz etkilemektedir.
Bir toplumda gelir dağılımı adaletsiz olduğunda yoksulluk durumu artmaktadır. Yoksulluğun, insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Ancak toplumsal bir sorun haline gelmesi, kapitalizmle birlikte olmuştur. Özgürlüğü bireysel olan kapitalizmin, yoksulluğu kitlesel olmuştur.
DÜNYADA DURUM
Yoksulluğun görece arttığı bir dünyada pandemi dönemi ise bunu arttırmıştır. Bu da çocuklarımızı daha fazla etkilemiştir. COVID-19’un gittikçe derinleşen etkisinin yoksulluğu artırdığı, eşitsizlikleri derinleştirdiği ve çocuk haklarını daha önce benzeri görülmemiş düzeyde tehdit ettiği çeşitli uluslararası örgütler tarafından tespit edilmiştir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun en yüksek yararının göz önüne alınması ifade edilirken dünya çocuklarının yarısından fazlasının hastalık, yoksulluk, savaş gibi sorunlarla karşı karşıya oldukları bilinmektedir. Çocukluk döneminde yaşanan yoksulluk çoğu zaman yetişkinlik döneminde yaşanan yoksulluğun habercisi olmaktadır. Böylece bir kısır döngü oluşmakta yoksulluk ise gelecek kuşaklara aktarılmaktadır.
ÜLKEMİZDE DURUM
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’de her 4 çocuktan biri yoksuldur ve çocuk işçi sayısının ise 2 milyonu aştığı verilerle kanıtlanmıştır. Ülkemizde 2018 yılı "Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan edilmiş olmasına karşın, pek çok uzman bunun yalnızca söylemde kaldığını belirtmektedir. Aksine çocuk işçiliğinin ekonomik krizle birlikte o günden beri daha da artmıştır.
Resmi rakamlara göre üç buçuk milyondan fazla Suriyeli sığınmacı başta olmak üzere, dört milyona ulaştığı tahmin edilen sığınmacı ve göçmenlerin çocukları da hızla çocuk işçiler arasına katılmaktadır.
Yine TÜİK verilerine dayanarak, Avrupa Birliği'nin yoksunluk tanımından yola çıkarak hazırlanan araştırma, vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır. Rapora göre, Türkiye'deki yedi buçuk milyon çocuk şiddetli yoksulluğun yaşandığı, beslenme ve ısınma gibi en temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığı evlerde yaşamaya mahkum bırakılmıştır. Yoksulluğun arttığı ülkemizde iktidarın 2012-2013 yılında uygulanmasına başladığı "4+4+4” diye anılan yeni eğitim sistemi de çocuk işçiliğinin artmasında etkili olmuştur.
Bu sistem ile ilk 8 yıllık zorunlu eğitim sonrası 15 yaşında çocuklar açık liseleri tercih edebilmekte, hatta öğrenim yaşamlarından kopmakta ve yasal yollarla istihdama dâhil olabilmektedir. Bu sene üniversiteye girecek adayların %22 (715 bin 683)’sinin Açık Öğretim Lisesi’nden girecek olması da bunun en açık kanıtlarındandır. Kısaca ülkemizde aileler çocuklarını iş gücüne katarak yoksulluğa çare ummaktadırlar.
VE KENTİMİZ
TÜİK 2020 ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’ verilerine göre geliri en yüksek İstanbul iken Edirne, Tekirdağ, Kırklareli bölgesi ikinci sıradadır. Yine bu verilere göre; bölgemizde hane halkı kullanılabilir fert geliri 33.141 TL(!) olarak tespit edilmiş. Bu gelire Edirne halkının yüzde kaçı ulaşabiliyor bilinmez ama daha birkaç gün önce Edirne Mahallelerinin 7’sine halk ekmek büfeleri açılmıştır. Bunun net anlamı şudur 7 mahalle yoksulluk ve yoksunlukla boğuşmaktadır.
Daha önceki yıllarda dezavantajlı bölge okullarından yardım talepleri bizlere ulaşırdı oysa son zamanlarda orta sınıfların yaşadığı bölge okullarından da yardım talepleri gelmeye başlamıştır. Hatta bu bölge okullarından bazı okul aile birliklerinin gelecek dönem başında küçük kalmış okul formaları, eşofman, çanta gibi okul eşyaları için kampanya düzenleyecekleri bilgisi gelmektedir.
Yine daha önceki senelerde sınavlara hazırlanan çocuklara aileler test kitaplarını rahatlıkla alabiliyorken, son zamanlarda öğretmenlerin bizlere aktardığı ’çocuklar artık kitap önerisinde bulunabilir misiniz diye sormuyorlar çünkü alamıyorlar’ cümlesi oluyor. Yani artık orta sınıf da kalmamıştır. Ya zenginsin ya yoksul!
Sıcakların başlamasıyla birlikte çocukların okullarda su ihtiyacı artmaktadır. Okul kantinlerinde su satış fiyatı 2 TL olmuştur. Yaşamsal öneme sahip olan sağlıklı içilebilir ve ulaşılabilir suya okullarımız da bir an önce kavuşmayı beklemekteyiz. Dezavantajlı bölge okulları başta olmak üzere çocuklarımıza sabah ve öğle yemekleri ücretsiz olarak verilmelidir. Meyve ve süt ihtiyaçları ara öğünler olarak karşılanmalıdır. Çocukların sağlık takipleri dikkatle yapılmalı besin yoksunluğu kaynaklı sorunlar belirlendiğinde bu raporlar kağıt üzerinde kalmamalıdır.
Yoksul çocuk yoksun çocuktur. Fiziksel ve psikolojik yüksek risk altında korunmaya muhtaç çocuktur. Geleceğimiz çocuklarsa bizleri nasıl bir gelecek beklemektedir? Bizler Veli-Der olarak ekonomik krizin bir an önce aşılması için önlemlerin alınmasını, velilerin yoksullaşmasına çare bulunmasını acilen beklemekteyiz. Çünkü veliler yoksulluktan kurtuldukça çocuklarımız da sağlıklı, güvenli ve mutlu bir ortamda yaşayacaklardır.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi, “Dünyanın neresinde yoksulluk artıyorsa bundan en çok etkilenen her zaman çocuklar ve kadınlar olmuştur. Pandeminin etkilerinden ve son zamanlarda çatışma, işgal ve savaşların ve ülkemizdeki gibi ekonomik krizlerin olumsuz sonuçları önce çocukları yoksullaştırmakta ve hayatlarını olumsuz etkilemektedir.
Bir toplumda gelir dağılımı adaletsiz olduğunda yoksulluk durumu artmaktadır. Yoksulluğun, insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyebiliriz. Ancak toplumsal bir sorun haline gelmesi, kapitalizmle birlikte olmuştur. Özgürlüğü bireysel olan kapitalizmin, yoksulluğu kitlesel olmuştur.
DÜNYADA DURUM
Yoksulluğun görece arttığı bir dünyada pandemi dönemi ise bunu arttırmıştır. Bu da çocuklarımızı daha fazla etkilemiştir. COVID-19’un gittikçe derinleşen etkisinin yoksulluğu artırdığı, eşitsizlikleri derinleştirdiği ve çocuk haklarını daha önce benzeri görülmemiş düzeyde tehdit ettiği çeşitli uluslararası örgütler tarafından tespit edilmiştir.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun en yüksek yararının göz önüne alınması ifade edilirken dünya çocuklarının yarısından fazlasının hastalık, yoksulluk, savaş gibi sorunlarla karşı karşıya oldukları bilinmektedir. Çocukluk döneminde yaşanan yoksulluk çoğu zaman yetişkinlik döneminde yaşanan yoksulluğun habercisi olmaktadır. Böylece bir kısır döngü oluşmakta yoksulluk ise gelecek kuşaklara aktarılmaktadır.
ÜLKEMİZDE DURUM
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’de her 4 çocuktan biri yoksuldur ve çocuk işçi sayısının ise 2 milyonu aştığı verilerle kanıtlanmıştır. Ülkemizde 2018 yılı "Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan edilmiş olmasına karşın, pek çok uzman bunun yalnızca söylemde kaldığını belirtmektedir. Aksine çocuk işçiliğinin ekonomik krizle birlikte o günden beri daha da artmıştır.
Resmi rakamlara göre üç buçuk milyondan fazla Suriyeli sığınmacı başta olmak üzere, dört milyona ulaştığı tahmin edilen sığınmacı ve göçmenlerin çocukları da hızla çocuk işçiler arasına katılmaktadır.
Yine TÜİK verilerine dayanarak, Avrupa Birliği'nin yoksunluk tanımından yola çıkarak hazırlanan araştırma, vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır. Rapora göre, Türkiye'deki yedi buçuk milyon çocuk şiddetli yoksulluğun yaşandığı, beslenme ve ısınma gibi en temel ihtiyaçlarının dahi karşılanamadığı evlerde yaşamaya mahkum bırakılmıştır. Yoksulluğun arttığı ülkemizde iktidarın 2012-2013 yılında uygulanmasına başladığı "4+4+4” diye anılan yeni eğitim sistemi de çocuk işçiliğinin artmasında etkili olmuştur.
Bu sistem ile ilk 8 yıllık zorunlu eğitim sonrası 15 yaşında çocuklar açık liseleri tercih edebilmekte, hatta öğrenim yaşamlarından kopmakta ve yasal yollarla istihdama dâhil olabilmektedir. Bu sene üniversiteye girecek adayların %22 (715 bin 683)’sinin Açık Öğretim Lisesi’nden girecek olması da bunun en açık kanıtlarındandır. Kısaca ülkemizde aileler çocuklarını iş gücüne katarak yoksulluğa çare ummaktadırlar.
VE KENTİMİZ
TÜİK 2020 ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’ verilerine göre geliri en yüksek İstanbul iken Edirne, Tekirdağ, Kırklareli bölgesi ikinci sıradadır. Yine bu verilere göre; bölgemizde hane halkı kullanılabilir fert geliri 33.141 TL(!) olarak tespit edilmiş. Bu gelire Edirne halkının yüzde kaçı ulaşabiliyor bilinmez ama daha birkaç gün önce Edirne Mahallelerinin 7’sine halk ekmek büfeleri açılmıştır. Bunun net anlamı şudur 7 mahalle yoksulluk ve yoksunlukla boğuşmaktadır.
Daha önceki yıllarda dezavantajlı bölge okullarından yardım talepleri bizlere ulaşırdı oysa son zamanlarda orta sınıfların yaşadığı bölge okullarından da yardım talepleri gelmeye başlamıştır. Hatta bu bölge okullarından bazı okul aile birliklerinin gelecek dönem başında küçük kalmış okul formaları, eşofman, çanta gibi okul eşyaları için kampanya düzenleyecekleri bilgisi gelmektedir.
Yine daha önceki senelerde sınavlara hazırlanan çocuklara aileler test kitaplarını rahatlıkla alabiliyorken, son zamanlarda öğretmenlerin bizlere aktardığı ’çocuklar artık kitap önerisinde bulunabilir misiniz diye sormuyorlar çünkü alamıyorlar’ cümlesi oluyor. Yani artık orta sınıf da kalmamıştır. Ya zenginsin ya yoksul!
Sıcakların başlamasıyla birlikte çocukların okullarda su ihtiyacı artmaktadır. Okul kantinlerinde su satış fiyatı 2 TL olmuştur. Yaşamsal öneme sahip olan sağlıklı içilebilir ve ulaşılabilir suya okullarımız da bir an önce kavuşmayı beklemekteyiz. Dezavantajlı bölge okulları başta olmak üzere çocuklarımıza sabah ve öğle yemekleri ücretsiz olarak verilmelidir. Meyve ve süt ihtiyaçları ara öğünler olarak karşılanmalıdır. Çocukların sağlık takipleri dikkatle yapılmalı besin yoksunluğu kaynaklı sorunlar belirlendiğinde bu raporlar kağıt üzerinde kalmamalıdır.
Yoksul çocuk yoksun çocuktur. Fiziksel ve psikolojik yüksek risk altında korunmaya muhtaç çocuktur. Geleceğimiz çocuklarsa bizleri nasıl bir gelecek beklemektedir? Bizler Veli-Der olarak ekonomik krizin bir an önce aşılması için önlemlerin alınmasını, velilerin yoksullaşmasına çare bulunmasını acilen beklemekteyiz. Çünkü veliler yoksulluktan kurtuldukça çocuklarımız da sağlıklı, güvenli ve mutlu bir ortamda yaşayacaklardır.