Kentimizin dört bir yanını saran Meriç, Arda ve Tunca nehirleri verimli topraklarımızı sularken, özellikle kış ve bahar aylarında oluşturduğu taşkınlar ile kentin merkez ve ilçelerinde büyük zararlara neden olmaktadır.
Kentin tarihi geçmişinden bugüne kadar ki geçen süreç içinde bu soruna bir türlü kesin bir çözüm bulunamamıştır. Geçen yıl başlatılan kanal çalışmasıyla bu sorunun giderilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Kentimizin geçmişte yaşamış olduğu taşkın olaylarını ve bu konuda yapılan çalışmaları sizlere aktarmak amacıyla Abdurrahman Hibri’nin yazdığı Enis’-ül Müsamirin ve Ahmet Bâdi’nin yazdığı “Riyaz-i Belde-i Edirne” kitaplarını inceleyerek sizlere o yıllarda yaşanılan olayları ve konu ile ilgili yapılan çalışmaları aktarmak istedim. Bu iki değerli şehir tarihçisinin yazdığı kitaplar sevgili hocamız, rahmetli Dr.Ratip Kazancıgil tarafından günümüz latin alfabesine çevirerek kültür hayatımıza kazandırılmıştı. Her üç hocamızın da mekanları cennet olsun.
Abdurrahman Hibri kitabında; Meriç nehri, Samakov adlı kasabanın yakınındaki bir dağdan çıkıp bir çok kanal ve nehirleri alarak dokuz göz değirmen çeviren büyük bir nehirdir. Samakov, o yörenin demir madenlerini işleyecek su ile dönen çarklar ve o çarklar ile kızgın demiri döven büyük çekiçlerin adıdır. Meriç Nehri, Filibe bölgesine geldiği zaman da çeltik denilen pirinç tarlalarını sular, çeltik değirmenlerini döndürür. Edirne’ye geldiğinde Arda ve Tunca ile birleşerek bahçeler arasından geçerek Dimetoka kaynağına gelince Ergene ile birleşerek Ege Denizine dökülür.
Tunca Nehri, Edirne şehrine dört menzil uzaklıkta büyük balkan dağlarının bir kolundaki Kızanlık adlı kasabaya yakın bazı dağlardan çıkar. Yedi göz değirmen çeviren orta büyüklükte bir nehir oluşur. Edirne yakınına geldiği vakit, saray bahçesi içinden geçip şehrin birkaç mahallesinin arasından dolaştıktan sonra Meriç’e karışır.
Arda Nehri ise, kaynağı Edirne’ye daha yakın olup dört göz değirmen çeviren küçük bir nehirdir. Yatağı dağlık ve kayalık olduğundan akışı hızlıdır ve büyük taşkınlıklar yapar. Bu nedenle de üzerindeki değirmenleri tahrip eder. Suyu gayet hafif, hazmı kolaylaştırıcıdır.
Edirne’nin tüm bahçeleri, bu üç nehrin kıyılarındadır. Bu bahçelerin sayısı dört yüz elli adettir. 1601 yılına kadar çok kıymetli meyveleri olurmuş. Özellikle kayısı bereketli ve ünlüdür. Bu şehrin bağlarının da 1591 yılına kadar Hıdırlık etrafında ve Eski Maraş adlı yerde bulunduğunu, batı seferleri yüzünden bağların bozulup 1669 yılında yeniden yetiştirilmeye başlandığını, 1650’li yıllarda Kıyık Semtinde Top Yolu denilen yerde ve çevresinde bağlıkların kurulduğunu kitabından öğreniyoruz. Ancak kentin geçirdiği savaşlar ve seller sonunda yoksul bir şehir olduğu için ünlü ürününün bu yıllarda olmadığı, bahar mevsimi armağanı olarak gülsuyu verildiğini, sonbahar mevsimi meyvesinin de sarı ayvasının ünlü olduğu bilgisi kitabının sayfalarında yer almaktadır. Hibrî, Sultan II. Selim döneminde Edirne’de suların çok fazla yükseldiği, dört yüzden fazla evin yıkıldığını yazmaktadır. 1623 yılında da büyük bir taşkın olup sayısız evlerin harap olduğunu belirtmektedir. Bazı kaynaklarda 1571 Taşkının da; Edirne Sarayını (Sarayiçi) suların basması sonucu Sultan II. Selim zorlukla kurtarıldığı da belirtilmektedir.
Ahmet Bâdi Efendi kaleme aldığı kitabında, 1845 yılı Ocak ayının on dokuzuncu günü, uzun yıllardır örneği görülmemiş suretle nehirlerin üçü birden taşarak şehirde birkaç bin ev ve dükkân ve benzeri yapıların su altında kaldığını yazmaktadır. Bu taşkın halk arasında “Büyük Su” adıyla anılmıştır. Daha sonra 1858, 1864 yıllarında da kentin taşkın felaketi yaşadığını anlatmaktadır.
1890 yılında nehirler yeniden taşmıştır. Kirişhane, Yıldırım, Orta İmaret, Saraçhane Başı, Papasoğlu, Süpürgeciler, Çirkap, Tabakhane, Yelliburgaz, Timurbiga semt ve mahalleleri tamamen su altında kalmıştır. Bu taşkından sonra nehir yataklarının temizlenmesi için Bayındırlık Fen Kurulu Başkanı Mösyü Galan ile Bayındırlık Meclisi Üyelerinden ve Genel Kurmay Albaylarından Fen Danışmanı Şerafeddin Bey ve Yollar Müdürü Yardımcısı Arslan Efendiden oluşan bir Fen Kurulu Edirne’ye gelerek keşif yapmaya başlamıştır. Meriç nehrinin her sene taşması, ikinci köprü-Karaağaç ve civar araziye zarar vermekte olduğundan bunun önlenmesi için yatağının değiştirilmesi düşünülmüştür. Vilayetçe yapılan teklif padişah tarafından da kabul edilmiştir. Konu ile ilgili bir komisyon kurulmuş, çalışmalar başlatılmıştır. Meriç Köprüsünün başından, 1.800 metre uzunluğunda ve 20 metre genişliğinde ve çıkan toprak ve kumları, yığın halinde sahiller boyunca 120 metre uzaklığa taşınmak üzere bir kanal yapılmıştır. Meriç nehrinin sağ sahili üzerinde, Karaağaçtan başlayıp köprüye kadar uzanan 2.094 metre uzunluğunda bir set yapılmıştır. 287 metre boyunda kazık bent (enine ve boyuna bağlanmış, su tarafı tahta ve taş ile güçlendirilmiş ve arka tarafı tahta ile kaplanmış iki sıra kazıkla yapılmış olup bunların arası toprak ve çakıl ile doldurulmuş) olarak yapılmıştır. 393 metre uzunluğunda kazık ve taş bent. 713 metre uzunluğunda kazık ve tel örgülü taş bent. 428 metre uzunluğunda kazık, dal tel örgülü taş bent. 115 metre uzunluğunda kazık, örgü ve taştan yapılmış bent. 396 metrelik kazık ve taş bent. Kirişhane de, Meriç ve Tunca nehirleri arasında 260 metre uzunluğunda bir set yapılmıştır. Kum mahallede de, böyle bir bent yapılmıştır. Ayrıca Meriç köprüsü yanından şehir yönünde 3.050 metre yüksekliğinde ve 300 metre uzunluğunda kuru bir duvar yapılmıştır. Duvarın temeli kazıklara dayanmış olup taş ile güçlendirilmiştir. Sonuçta yapılan tüm bu işler için il bütçesinden 3.800.000 kuruş harcanmıştır. Yapılan bu çalışmalardan sonra, 1892 yılı Kasım ayında Vali İzzet Paşa ve İkinci Ordu Muş’iri Mahmut Hamdi Paşa’nın katılımı, İl Müftüsü Hafız Süleyman Efendinin yaptığı dua ile kanalın başı açılıp Meriç Nehri kanala akıtılmıştır. Bununla birlikte Edirne’den Uzunköprü İlçesine kadar olan sal değirmenleri tamamen ve Dimetoka ile Soflu İlçesi’ndeki değirmen bentleri olmak üzere toplam seksen dokuz tanesi yıktırılmıştır. Kanal açıldıktan sonra nehirlerin taşmaması düşünülürken. 1894 yılı Aralık ayında tekrar nehirler 20 yıldır yaşanmayan bir şekilde taşmıştır. Her tarafı basan sulan nedeniyle gece yarısı Orta İmaret ve daha bazı mahalle halkı başka yerlere taşınmıştır. 10 Ocak 1896 tarihinde de Arda nehri taşmış, kırkkavak bahçeliğini ve tabakhane caddesini sular basmıştır. Gece yarısından sonra da Meriç nehri taşmıştır. İstasyon caddesini de sular bastığından Tren ile gelenler kayıklar ile şehri getirilmiştir. Bu taşkın felaketi Mayıs ayının 1897 yılında tekrar devam etmiştir.
16. yüzyıldan, 19. yüzyılın başına kadarki süreçte Edirne’nin yaşadığı taşkınlar ile ilgili bilgileri yukarıda siz okurlarıma özetlemeye çalıştım. Taşkınlıkları önlemek amacıyla 1960 – 1974 yılları arasında ana seddeler ile birlikte diğer çalışmalar yapılmıştır. Ancak görüldüğü gibi yeterli olmamaktadır. Şimdi Meriç Nehrinde yapılan çalışmaların bu taşkınların önüne geçeceği iddia ediliyor. 04.12.2017 Milliyet Gazetesi’nin konu ile ilgili haber başlığı, “Edirne de taşkın kâbusu Kanal Edirne sayesinde tarih oluyor.” Meriç’e paralel yapılan 7 bin 800 metrelik kanal sayesinde taşkın sularının yerleşim birimlerine ulaşması riski 500 yılda bir yaşanacak düzeye çekildi... “ şeklindedir. Tüm umudumuz ve beklentimiz yapılan bu çalışmalar ile taşkın olaylarının sona ermesidir.
Açıklamalarınız ve bizleri aydınlattığınız için çok teşekkürler. Yangin, sel ve savaşlarla çok acılar çekmiş güzel şehrim. Saygılar.