Osmanlı İmparatorluğuna 92 yıl başkentlik yapan Edirne; yaklaşık 8.500 yıllık tarihi ve kültürel zenginliklerini bugünlere taşırken, sosyal yaşamıyla da farklı din, kültür ve ırktan insanları asırlarca bir arada barındırmıştır. Ülkemiz ve kentin aydınları ile sevdalıları da, sözlü veya yazılı kültür öğeleri aracılığıyla kentin tarihi yaşam öyküsü ile gelişimini geleceğe yani bugünlere taşımışlardır.
Osmanlı tarihçiliği XV. Yüzyıl ortalarında başlamıştır. İlk eserler menâkıbnâme, destan ve gazânâme türündedir. Daha sonra Tevrârih-i Âl-i Osman adı altında ilk standart eserler ortaya konulmuştur. Oruç, Ruhi ve Bihiştî adlarındaki Edirneli üç tarihçi “Tevârîh-i Âl-i Osman” yazma geleneğinin diğer örneklerini vermişlerdir. XVI. yüzyılda biyografi ve bibliyografi türlerinin ilk örnekleri kaleme alınmış olup XVII ve XVIII. yüzyıllarda yeni tarih türleri ile birlikte şehir tarihi gibi alt türlerine dair eserler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Edirneli Müderris Abdurrahman Hibrî’nin 1636-1637 yıllarında yazdığı “Enis-ül Mûsamirin” adlı eserin Osmanlı İmparatorluğu döneminde yazılmış ilk şehir tarihi kitabı oluşu, kentimiz tarihi için önemli bir belge niteliğindedir. Bende kentin şehir tarihine yaptıkları araştırma ve yaşamlarındaki anı ve günlükleriyle iz bırakan şehir tarihçileri ve eserlerini günümüz toplumuna tanıtmak amacıyla “Edirne Şehir Tarihçileri ve Eserleri” adlı eseri kaleme almayı kendime görev bildim.
İşte kentin şehir tarihine iz bırakan bu şehir tarihçileri aynı zamanda kentin gönüllü turizm elçileridir. Uzun soluklu yapmış olduğum çalışma ile şehir tarihçisi olarak 15 kişiyi tespit ettim. Kitabımın en başına kentimizin ilk şehir tarihçisi olan Abdurrahman Hibrî’yi sonuna da Dr. Ratip Kazancıgil’i koydum. Bu iki şehir tarihçisi’nin arasına araştırmalarıyla girebilen tarihçi olarak; Abdurrahman Hibrî, Ahmet Bâdi Efendi, Ahmet Korkut, Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver, Beşir Çelebi, Evliya Çelebi, Lady Montagu, Prof. Tayyib Gökbilgin, Mustafa Şevket Dağdeviren, Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Osman Nuri Peremeci, Örfî Mahmud Ağa, Rakım Ertür, Yrd. Doç. Dr. Ratip Kazancıgil ve Tosyavizâde Dr.Rıfat Osman‘ı belirledim. Yapmış olduğum araştırma ve çalışmalarla tespit ettiğim bu kişilerin özgeçmiş ve eserlerine kitabımda ayrıntılı olarak yer verdim. Tabi ki bu çalışmamızı yaparken kentimiz ile ilgili çalışma yapan araştırmacılarımızı da unutmadım. Ayhan Tunca’nın Yöre Dergisi’ni yayınlayarak, Nilüfer Gökçe’nin rahmetli Dr. Ratip Kazancıgil ile birlikte yayınladıkları eserleri, Tayyip Yılmaz’ın objektifi ile ürettiği belgeleri, kent insanı ve yaşamını anı ve öykülerle kitaplaştıran Diş Tabibi Sayın Tekin Sayınbaş’ı unutamazdım. Bu isimleri de kentin araştırmacıları olarak kitabımızda yer verdim. Yerel araştırmacı olarak kent tarihine iz bırakan Oral Onur’da kitabımın da yer aldı. Bu kitapta şehir tarihçi ve araştırmacıların büyük emekler vererek yazılı kültür hayatımıza kazandırdığı toplam 119 eserinin içeriğini özetleyerek tanıtımını yaptım. Kitabın sonuna “Değerlendirme” başlığında kitabımla ilgili fikirlerimizi paylaştık. Şunu biliyordum; Nasıl ki insanların bir yaşam hikâyesi var ise kitapların da ortaya çıkış ve yaşam hikâyesi olduğunu. Bu gerçek ışığında bu kitabında çıkış amacı bulunmaktaydı. O da, Dr. Ratip Kazancıgil’in en büyük projelerinden biri olan “Edirne Şehir Tarihçileri ve Eserleri Müzesi”nin kuruluşuna temel oluşturmaktı. Hem kitabımı, hem de çıkış amacımızı Valimiz Sayın Ekrem Canalp ile Belediye Başkanımız Sayın Recep Gürkan’a ilettim.
Sonuçta kitabımız 400 sayfa birinci hamur kağıda renkli olarak hiperyayınları altında 1.000 adet basılarak yayınlandı. Ve kitabımız Edirne Belediye Başkanlığı tarafından bu yıl düzenlenen 7. Edirne Kitap Fuar’ında Edirneli okuyucularıyla buluştu. Edirneli Perestişkârlarının büyük ilgisini gördü. Sizler kitap ile daha buluşmadıysanız Kitap Fuarının son günleri olan 19 Ekim Cumartesi ve 20 Ekim Pazar Günlerini kaçırmayın. Ben “Edirneli Yazarlar” standında kitabımı sizlere imzalamak için orada olacağım. Satırlarımı kitabın arka kapağında yer alan cümlelerle sonlandırıyorum. Dr. Rıfat Osman, 25 Şubat 1929 tarihinde şu satırları yazmaktadır. “Kim bilir hangi yakın bir gelecekte Edirne’nin perestişkârı olan İstanbullu Rıfat Osman, bu tarihi beldeyi aziz doğum yerine bağlayan İstanbul yolunun kenarındaki ölüler bahçesinde uzanacak ve adedi pek çoklara varmayacak olan birkaç kadirşinasın duaları, yazın hareketli böceklere şarkılar söyletirken hiçlerden gelen hiçlere giden bu nağmelerin dalgalarına karışarak kaybolacak.” Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’de Dr. Rıfat Osman’ın vefatından sonra 17 Nisan 1970 tarihinde ona şöyle seslenecektir; “Ey beni bu hale sokan, artık beni bundan sonra Edirnemiz için yaşatan aziz Dr. Rıfat Osman! Ruhun şâd olsun. Hak senden razı olsun. Edirne’yi, sarayını, ev ve konaklarını sen resimlerinle bugünümüze aktardın. Ben Edirne için yaşıyorum. Emredilen her şeyi yapmaya hazırım”
Mekanları Cennet Olsun.