Hepimizin canı yanıyor, sinirlerimiz gergin.
Pandemiydi, orada , burada ulusların aç gözlerinin doyumsuzluğu ile beraber güç, rant sevdası, savaştı, geçim derdi, eğitim, sağlık derken asrın felaketi deprem.
Binlerce can kaybı.Binlerce geride kalanın canı yandı.Yetmedi yangın.
Ecele çare yok, kabulümüzdür ölüm lakin alın yazısıyla vakitli saatli değil de; birilerinin sorumsuzluğunun faturası can'a kesilince insanın içi öfkeyle de yanıyor.
Mal canın yongasıdır; bir de üstüne evini, barkını kaybetmenin acısı eklendi.
Yetmedi yanmak.Hayaller, umutlar, yaşanmışlıklar, yaşanacak olanlar...hepsi tuz buz olunca ruhlar da yaralandı.Bizim, izleyerek korku saldı yüreğimizi kurtulanlar ( çoğu ölmeyi tercih ediyordur belki de) yaşadıkları o anları kazıdı belleğine, bundan nasıl kurtulacaklar, nasıl iyileşecek ruh yaraları bilmiyorum. Hayata nasıl tutunaca(ğız)klar ki?
Yaralı insanın ruhu büküktür , ayaklarının dermanı kalmış mı ki?
Belki yıllarca bir ev sahibi olmak için çalıştı, çırpındı, didindi.Belki bir yuva kurmak için ne badireler atlattı, aşk için, huzur için, biz olmak için heyecanla, umutla sarıldı can ruhuna.
Dünya bir yana evlat sevgisi bir yana. Evladının canı çekilmiş, elini bırakmayan analar, babalar gördük.
" Annemi, babamı gömdüm ama evladımı kendi ellerimle toprağa koymanın, acımın kelimelerle tarifi yok " diyen babaları dinledik. Biz izlerken çöktü omuzlarımız.Hepimizin sinirleri bozuk.
Yaşama tutunmak için sebepler arıyoruz, pirinç taneleri yürek dişini doldurmuyor.Yediden yetmişe herkesin psikolojisi bozuk.
"Ölü toprağı serpilmiş gibi" der büyükler ;
Neşemizi, umudumuzu, yaşama sevincimizi kaybettik.
Hayat devam ediyor!
Ediyor da nasıl ediyor.
Hasbel kader günü bitiriyoruz işte.