Her yüzyılda görülen ‘’salgın hastalık’’ döngüsünü bu kez bizim kuşağımız yaşıyor. İlk olarak Aralık 2019’da görülen ve Çin Halk Cumhuriyeti tarafından dünyaya açıklanan COVID-19, alınan önlemlere rağmen tüm dünyaya çok hızlı bir şekilde yayıldı. Baharın gelişi ile Virüs, Türkiye’de de görülmeye başlandı. Virüs hayatımıza girişi, gencinden yaşlısına pek çok insanın eve tıkılmasına ve dolayısıyla canlarının sıkılmasına yol açtı.
İlacı olmayan hastalığı yavaşlatmanın tek yolu; sosyal mesafe ve izolasyondu. İşyerleri, okullar ve alışveriş merkezleri kapatıldı. Böyle izole bir hayata alışamayız, ‘’Ne yaparız?’’ derken iki ayı geride bıraktık. Evde kalınca ‘’Canımız sıkıldı!’’ söylemlerini duydukça, can sıkıntısının ne olduğunu sorguladım ve sizlerle bulduklarımı paylaşmayı arzularım. O halde can sıkıntısı nedir:
Can sıkıntısı, Bertnard Russell’a göre; özellikle insanlarda görülen duygusal bir haldir. Can sıkıntısına yol açan etkenlerden birisi, şimdinin amaçsızlığı ya da çaresizliği nedeniyle atıl bir durumdayken, kaçınılmaz olarak düşünülen güzel anılarla bu durum arasındaki aykırılıktır. Can sıkıntısı için başka bir ortamda, yeteneklerin tam olarak kullanılamadığı durumlardır. Kanadalı Psikolog Eastwood’ a göre “Can sıkıntısı özünde tatmin sağlayacak bir uğraşıya ya da duruma kişinin arzu duyması fakat ona ulaşamaması olarak tanımlanabilir.” Hangi durumlar neye göre sıkıcıdır peki:
Haftasonları eğlenceli, haftaiçi sıkıcıdır, tıpkı sabahların sıkıcı, akşamların eğlenceli oluşu gibi. Çocuklara göre çocukluk sıkıcı, gençlik heyecanlı. Yirmi yaşındayken otuzuna geldiğinde hayatının sona ereceğini sanar canımızı sıkarız. Şairin dediği gibi ömrün ilk yarısı ikinci yarısına özlemle geçer, ikinci yarısı gelince de geçmişe özlem duyarız. Yani şu anından memnun olan insan bulmak zordur. Belki hayatta biraz da can sıkıntısı bulunması gerekir. Can sıkıntısından kurtulma isteği doğal bir duygudur; bütün insanlar bu sıkıntıdan kurtulmak isterler.
Davranışlarımıza etki eden can sıkıntısının nedenini araştırdığımızda, bazen bizim için itici bir güç olabildiğini görürüz. Çünkü can sıkıntısı aslında bir ‘’olaylar’’ özlemidir, sadece hoşa gidecek olaylar değil, iyiyi ve kötüyü ayırt etmemize yardım edecek herhangi bir olayın özlemidir. Can sıkıntısının çözümü doğal olarak haz değil, heyecandır.
Bizim çocukluğumuzda; televizyonun az bulunduğu, cep telefonun hiç olmadığı dönemde, bizler çaba harcayarak çevremizle birlikte yaratıcı eğlenceler kurarak hareketli zamanlar geçirirdik. Tekdüze bir hayatımız yoktu. Bizlerin canı sıkıldığında anne veya babamız bu sıkıntıyı gidermedi, ‘’haydi git arkadaşlarınla oyna ‘dediler. Bizlerde oyun kurma konusunda aktif olduk. Yaratıcılık yeteneğimizi, merak duygumuzu geliştirdik. Bırakın çocuklarımızın canı sıkılsın; sıkılsın ki yeni oyunlar, yeni eğlenceler keşfetsinler. Fark ettiniz mi bilmiyorum, çocukluk oyunlarımıza bir yenisi daha eklenmedi. Bizler anne baba olunca şöyle bir yanlışa düştük; çocuklarımızın canı sıkılmasın diye, eğlenceyi bizler hazırlayarak, pasif eğlence anlayışı oluşturduk. Çocukluk eğlenceleri, çocuğun çaba harcayarak çevresinden çıkaracağı yaratıcı eğlenceler olmalıdır. Çocuğumuzu tabii ki sinema tiyatroya götürmek zorundayız çünkü heyecanı da tatmalılar ama kendi çabalarını gerektiren eğlenceler daha fazla olmalıdır.
Bahçemizdeki kayısı ağacına çıkarken farkında olmadan bir çok fizik kuralını; dengeyi ve zamanlamayı birlikte öğrenmişiz. sokak oyunlarında paylaşmayı , dostluğu ,düştüğümüzde canımızın yanmasını ve bu sırada yanımızda arkadaşlarımızdan başka kimsenin olmadığını öğrendik. Yani ailenin dışında bir dünyamız vardı, can sıkıntımızı en aktif şekilde kendimiz çözmüştük. Can sıkıntısının insanı yeni şeyler keşfetmek için iten bir güç olduğunu söylemiştik. Lench’e göre can sıkıntısının insanın en önemli özelliklerinden biri olan merak duygusunun ortaya çıkmasında etkili olduğu, insanları yeni şeyler denemeye ittiği açıktır. Sandi Mann de can sıkıntısı sayesinde insanların merak duygusunun, hayal gücünün ve yaratıcı özelliklerinin geliştiğine inanıyor. Bu nedenle can sıkıntısından korkmamak gerektiğini belirtiyor. "Çocuklarımın yaratıcılık özelliklerinin gelişmesi için canlarının sıkılmasına izin veriyorum." diyor. Bırakın çocuklarımızın canı sıkılsın; sıkılsın ki yeni oyunlar, yeni eğlenceler keşfetsinler.
Yaklaşık iki aydır evlerimizdeyiz belki bir süre daha kalacağız. ‘’Bu süreç ne zaman bitecek, canımız sıkıldı!’’ demek yerine, can sıkıntımızı keşfetmeye ,üretkenliğe çevirip karantinadan en verimli şekilde çıkmalıyız. Sağlıkla kalın…
Canım sıkıldı diyemezdik. Bu günlerde de sıkılmadık. Okudum;yazdım,film izledim. Bir eksiğimi kapattım. Eline düşüncene sağlık canım benim
Bizim çocuklarımız bizim çocuklugumuzu yaşamadıkları için doyumsuzlar hazırcılar herşeyi önlerine ellerine istiyorlar bunu süçlusuda biz ebeveyinleriyiz ellerinde telefon bilgisayar biz oyunlarımızı kendimiz icad ederdik şimdiki nesilin oyunları bile camekan ekranda hazır hayata at gözlükleriyle bakmayın deriz ama yeni nesil avuçiçi kadar ekrandan bakıyorlar hayata